Ayasofya Hakkında Bilmeniz Gereken 30 Bilgi

PAYLAŞ
TAKİP ET Google News ile Takip Et
Artı Siirt Haber - Yahya Kara

Dünyada en çok ziyaret edilen müzeler arasında yer alan Ayasofya; sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın en önde gelen anıtlarından biri. 6. yüzyılda Doğu Romalı Philon tarafından dünyanın 8. harikası olarak nitelendirilmişti.

916 yıl kilise olan yapı, 1453 Yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’un fethiyle camiye çevrilerek, 482 yıl cami olarak kullanıldı. Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu’nun Kararı ile 1935 yılında müze olarak kapılarını ziyarete açtı. 2020 yılında ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla yeniden camiye çevrilerek müslümanların ibadetine açıldı.

1- Ayasofya ne demek?

Ayasofya ilk yapıldığında, Büyük Kilise (Megale Ekklesia) olarak adlandırılmıştı. Ancak Kilise V. yüzyıldan itibaren Sophia olarak anılmaya başlanmıştı. Buna rağmen halk tarafından Büyük Kilise olarak anılmaya devam etmişti. 1453’teki fetihten sonra, kilisenin adı, günümüzde de kullanıldığı hali olan “Ayasofya” olarak değiştirildi.

Yapının adının nereden geldiğine yönelik görüşlerden; Sophia adında bir azizeye adandığı fikri yanlış. Kilise, Theia Sophia yani, Hıristiyan üçlemesinin ikinci ögesi olan Kutsal Hikmet’e adanmıştı. Daha sonra adını aldığı Ayasofya kelimesi, Aya (kutsal, azize) ve Sophos (bilgelik) kelimelerinden oluşarak kutsal/ilahi bilgelik anlamına geliyor.

2- Üç Kez İnşa Edildi

I. Konstantinos (324-337) tarafından Hıristiyanlık meşru bir inanç olarak kabul edildikten sonra, imparatorluğun farklı alanlarında büyük kiliselerin yapımına başlandı. Ayasofya’nın ilk binası birinci tepede (Sarayburnu), 4. yüzyılda ahşap yapılı bir bazilika şeklinde yapıldı. Genellikle bu ilk yapı, I. Konstantinos’a (324-337) atfedilse de kilise, oğlu Konstantios (337-361) zamanında bitirilmişti ve Ayasofya’nın ilk yapısının açılış töreni 15 Şubat 360’ta yapıldı.

Bu ilk binanın fazla uzun ömürlü değildi. 20 Haziran 404’te patrik İoannes Khrysostomos’un sürgün edilmesi ve ardından meydana gelen ayaklanmada çıkan yangında kilise yandı. II. Theodosius (408-450) yapıyı beş nefli olarak tekrar inşa ettirdi ve kilise 10 Ekim 415’te tekrar açıldı.

İkinci kilise, İustinianus (527-565) ve karısı aleyhine, 13-14 Ocak gecesi 532’de çıkan Nika ayaklanmasında tekrar yandı. Bunun üzerinde imparator kiliseyi, önceki haline uygun olarak restore etmek yerine çığır açıcı ve eski binalardan daha büyük bir kilise inşa etmeleri için Trallesli Anthemios ve Miletoslu İsidoros’u görevlendirdi. Prokopios (500-562?), kilisenin tekrar inşaa çalışmalarına 23 Şubat günü başlandığını yazdı. Günümüze ulaşan Ayasofya da bu tarihte yeniden yapılan yapıydı. Yapının inşası 537 yılına dek sürdü. İustinianus’un yapıyla doğrudan ilgilendiği biliniyor. Ayasofya 27 Aralık 537’de büyük bir törenle açıldı.

3- Sütun ve mermerler antik kentlerden getirildi

İustinianus, kilisenin yeniden inşası için imrapatorluğun her yerinden malzemeler istetti ve eski yapıların işlenmiş malzemelerini de toplattı. Bunun üzerine Mısır’da Heliopolis’ten sekiz büyük kırmızı porfir sütun, Batı Anadolu Ephesos’ta Artemis Tapınağı’ndan, Kyzikos ve Suriye’de Ba‘lebek’ten sütunlar getirildi. Ayrıca yine farklı bölgelerden farklı cins ve renklerdeki mermerler buraya taşındı. 

4- Kubbe

Ayasofya’nın mimarisindeki en önemli yenilik, ölçülerinin bir kilise için alışılmamış büyüklükte oluşu, orta mekâna hâkim olan kubbenin büyüklüğü ve yüksekliğiydi. Ana mekânı örten kubbenin zeminden yüksekliği 55.60 metre, çapı ise kuzey güney doğrultusunda 31,87. metre, doğu batı doğrultusunda ise 30.86 metre. Ayasofya inşa edilirken, mimarlar tarafından binanın yapımında mermer, taş ve tuğla kullanılmış, kubbenin depremlerde kolay yıkılmaması için Rodos toprağından özel olarak üretilen, hafif ve sağlam tuğlalar kullanılmıştı.

5- İmparatorlar Kapısı

Yalnızca İmparator ve mahiyeti tarafından kullanıldığı için İmparator Kapısı olarak adlandırılan kapı, Ayasofya’da iç narteksten ana mekana geçişi sağlıyor. Ayasofya’nın bu en büyük kapısı ve meşe ağacından yapılmış, 7 metre yüksekliğinde, bronz çerçeveli. 6. yüzyıla tarihlenen kapının kanatlarının üzeri tunç levhalarla kaplı. Doğu Roma kaynaklarında, Nuh’un Gemisi’nin tahtalarından yapılmış olduğu iddia ediliyor. Üzerindeki mozaik, Ayasofya’nın ilk gün ışığına çıkarılan mozaiği.

6- Apsis Mozaiği

İkonoklazm dönemiyle birlikte yapıda bulunan tüm figürlü mozaiklerin kaldırıldığı düşünülüyor. 843 yılında bu dönemin sona ermesinin ardından, Ayasofya’da ilk figürlü mozaik olan Apsis Mozaiği yapıldı. Mozaikte; ortada Meryem, değerli taşlarla süslü ve minderli bir tahtta oturur pozisyonda betimlenmiş. Kucağında ise çocuk İsa’yı tutuyor.

7- Apsisteki İki Melek

Apsisin sağında Cebrail tasviri, solunda ise Mikail tasviri yer alıyor. Cebrail tasvirinin büyük oranda günümüze ulaşmasına karşın Mikail tasvirinde kutsal kanat ucu ve ayağın bir kısmı günümüze ulaşmış.  Bu iki meleğin tasvirinin, 9. yüzyılın ikinci yarısında apsise eklendiği düşünülüyor.

8- Viking Yazısı

Güney galerinin orta kısmında, mermer korkulukların üzerinde, 9. yüzyıla ait olduğu anlaşılan bir Viking yazısı yer alıyor. Bu yazıda “Halvdan buradaydı.” yazıyor. Yazıyı, Doğu Roma’da orduda paralı asker olarak çalışan bir Viking askerinin yazdığı düşünülüyor.

9- VI. Leon Mozaiği

10. yüzıla tarihlenen mozaik, İmparator Kapısı üzerinde yer alıyor. Sahnenin ortasında yer alan İsa betimi, sol elinde sayfaları açık bir İncil tutuyor. Sağ eliyle ise, ayaklarının ucunda ona secde eder şekilde tasvir edilen İmparator VI. Leon’u (816-912) kutsar durumda. Mozaiğin sağında madalyon içinde Cebrail, solunda ise yine madalyon içerisinde Meryem tasviri bulunuyor.

10- Sunu Mozaiği

İç narteksin güney yönündeki Güzel Kapı’nın üzerinde yer alıyor. İmparatorluk ve ailesinin kullandığı tören kapısının üzerinde bulunan mozaik, 1849 yılında Fossati tarafından, Ayasofya restorasyonu sırasında açığa çıkarıldı. Altın mozaiklerden meydana gelen panonun ortasında Meryem ve kucağında çocuk İsa betimlenmiş. Meryem’in sol yanında, elinde Konstantinopolis’i simgeleyen bir figürle Konstantinos, sağ yanında ise elinde Ayasofya’yı simgeleyen bir figürle İustinianus tasvir edilmiş. Burada imparatorların kenti ve kiliseyi koruması için kenti ve kiliseyi Meryem’e sundukları anlatılıyor.

11- Kubbedeki Melek Tasvirleri

Pandantiflerin her bir köşesinde, cennette tanrının tahtını koruduğuna inanılan Seraphim melekleri betimlenmiş. Doğu kısmında yer alan melek tasvirleri mozaikten yapılmış. Batıda kalanlar ise Doğu Roma Dönemi’nde bozulduğu için fresko olarak yenilenmiş. Melek tasvirleri Osmanlı Dönemi’nde kapatıldı.

12- Tympanon’daki Patrik Mozaikleri

Kesin yapılış tarihleri bilinmemekle birlikte 9. ila 10. yüzyılda yapıldığı düşünülen bu mozaikler, yapının kuzey yönündeki tympanon duvarlarında yarım kemerli nişler içerisinde yer alıyor. Mozaiklerde tasvir edilen patrik figürlerinden yalnızca üçü iyi korunmuş halde günümüze ulaşabilmiş. Birinci nişte Konstantinopolis Patriği Genç İgnatios, dördüncü nişte Konstantinopolis Patriği Aziz İoannes Khrysostomos, altıncı nişte Antiocheia Patriği Aziz İgnatios Theophoros yer alıyor. Yedinci nişte tasvir edilen figürün ise Athanasius  olduğu düşünülüyor.

13- İmparator Aleksandros Mozaiği

Kuzey galerinin güneybatı kısmında yer alan mozaikte, VI. Leon’un saltanatına ortak ettiği kardeşi İmparator Aleksandros (912-913) tasvir edilmiş. 10. yüzyıla tarihlenen mozaik Ayasofya mozaikleri arasında günümüze en sağlam gelen mozaiklerden biri.

14- Zoe ve Komnenos Mozaikleri

Ayasofya’nın güney galerisinin doğu ucundaki duvar üzerinde yer alan bu mozaiklerden Zoe Mozaiği 11. yüzyılın ilk yarısına tarihleniyor. Bugünkü halinde merkezde oturan İsa ve onun iki yanına yerleştirilmiş İmparatoriçe Zoe ve eşi İmparator IX. Konstantinos (1042-1055) betimlenmiş. Mozaiğin bugünkü halinde IX. Kontantinos’un tasviri bulunmasına karşılık, mozaik ilk kez muhtemelen Zoe’nin ilk eşi III. Romanos (1028-1034) zamanında yapılmıştı.

Komnenos Mozaiği’nde ise merkezde ayakta önünde çocuk İsa’yı tutan Meryem ve iki yanında İmparator II. İoannes Komnenos (1118-1143) ile eşi İmparatoriçe Eirene betimlenmiş. Mozaiğin sağ bölümünde ise çiftin oğulları Aleksios bulunuyor. Bu iki mozaiğin konusunun genel olarak, imparatorların Ayasofya’ya yaptıkları bağışlar olduğu kabul ediliyor. Mozaiklerde, imparatorların elinde yer alan para keseleri bu durumu kanıtlar nitelikte.

15- Komutan Henricus Dandolo’nun Mezar Taşı

Deisis Mozaiği’nin karşısında yer alan alan mezar taşı, IV. Haçlı Seferini yöneten ve 1205 yılında Konstantinopolis’te vefat eden Komutan Henricus Dandolu’ya ait.

16- Deisis Kompozisyonu

Papaz odasında yer alan bölümde galeriye açılan kapının alınlığında yer alan Deisis Mozaiği, Ayasofya’nın en ünlü mozaiklerinden. Tarihlemesi konusunda farklı görüşler olsa da 13. yüzyılda yapıldığı kabul edilen mozaik, Doğu Roma Resim Sanatı’nda önemli bir başlangıç kabul ediliyor. Mozaikte; sahnenin ortasında yer alan İsa’nın sağında İoannes Prodromos solunda ise Meryem tasvir edilmiş. Meryem ve İoannes Prodromos, kıyamet gününde insanlığın affedilmesi için İsa’ya yakarıyor şeklinde tasvir edilmiş. Bu üç figür de Hellenistik Dönem tasvir sanatını yansıtıyor.

17- Omphalion

Doğu Roma’da imparatorların törenle taç giydikleri oda olan omphalion, burada büyük mermer daire etrafında farklı renk ve boyutlardaki dairelerle ile bunların birleştiği kısımlarda opus sectile tarzında bezemenin görüldüğü bir alan.

18- Dilek Sütunu

Ortası oyulmuş kuzeybatı yönündeki sütun, terleyen sütun ya da dilek sütunu olarak adlandırılıyor. Sütunla ilgili birkaç söylence var. Bunlardan birine göre; İmparator Iustinianus, şiddetli bir baş ağrısı içerisinde yapıyı dolaşırken bu sütuna yaslandığı anda başının ağrısını geçtiğini fark eder ve bu olay halk arasında duyulunca, bu sütunun şifa verdiğine inanılmaya başlanır. Bir diğer söylenceye göre; yapı camiiye çevrildikten sonra burada kılınacak ilk cuma namazında yapının yönü Kabe’ye dönük olmadığı için namaza başlanamamış ancak o sırada “Hızır Aleyhisselam” gelmiş ve bu sütundan güç alarak yapının yönünü Kâbe’ye çevirmeye çalışır. Ancak bu olayın halktan biri tarafından fark edilmesi üzerine caminin yönünü çeviremeden kaybolduğu söylenir.

Söylencelerden günümüze kalan alışkanlık ise, insanların sütundaki bu oyuğa soktukları başparmaklarını saat yönünde tam bir tur döndürerek dilek tutmaları.

19- Minareler

İstanbul’un fethinin ardından Ayasofya kilisesi camiiye çevrildikten sonra, Fatih tarafından yarım kubbelerden birinin üzerine bir ahşap minare yaptırıldı Fakat bu minare günümüze ulaşmadı.

Güneydoğu’da bulunan minare, Fatih Sultan Mehmet veya II. Bayezıd dönemine ait. Bab-ı Hümayun tarafındaki minarenin, Edirne Selimiye Camii minareleriyle olan benzerliğinden dolayı II. Selim döneminde, Mimar Sinan tarafından yapıldığı düşünülüyor. Güneybatı ve Kuzeybatı yönündeki eş minareler ise Mimar Sinan tarafından Sultan III. Murad döneminde yapıldı. Minarelere, 15., 16. ve 19. yüzyıllarda yapılan onarımlarda dönemin üslubuna göre süslemeler eklendi.

20- Payandalar

Ayasofya’nın duvarları, kubbesinin ağırlığından dolayı, Doğu Roma İmparatorluğu ve Osmanlı Dönemi’nde, yaşanan dışa açılmalar nedeniyle belli sağlamlaştırma müdahelerine maruz kalmışsa da bunlar yeterli olmadı. Bu nedenle hem Doğu Romalılar hem de Osmanlılar yapının dışından payandalar yaparak kubbenin baskısını önlemeye çalıştı.

Mimar Sinan, kubbeyi taşıyan payeler ve yan duvarlar arasındaki boşlukları kemer eklemeleriyle ve ağır dayanak duvarlarıyla yapıyı destekleyerek bu soruna çözüm buldu. Doğu Roma döneminde yapılmış destek duvarları ise yeniden örülmüş ve taş muhafazalar içerisine alınmıştı. Doğu’da 7, Güney’de 4, Kuzey’de 4, Batı’da 5 ve ağırlık kulelerinde 4 olmak üzere toplam 24 adet payandadan bir kısmı Doğu Roma Dönemi’nde bir kısmı ise Osmanlı Dönemi’nde yapıldı.

21- Mermer Küpler

Hellenistik Dönem’e ait, Pergamon antik kentinde  bulunan ve yekpare mermerden yapılmış iki küp, Sultan III. Murad döneminde Ayasofya’ya getirildi. Küplerin alt kısımlarında musluklar yer alıyor. 1250 litre sıvı alabilen bu küplerden kandillerde ve bayram namazlarında şerbet dağıtılmaktaydı.

22- Minber

Sultan III. Murad döneminde yapılan minber mihrabın sağında yer alıyor. 16. yüzyıla tarihlenen minber bu dönemin mermer işçiliğinin en güzel örneklerinden biri.

23- Hünkâr Mahfili

Sultan III. Ahmed Han, Ayasofya’yı baştan aşağı elden geçirttiği dönemde, 1728 yılında kendi zevki ile sipariş ettiği Hünkar Mahfili’ni yaptırdı. Bu mahfil, Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan bakım ve onarım sırasında, 1847’de yenisi ile değiştirildi. Hünkâr Mahfili beş sütun üzerine, altıgen planlı bir kısım ve yine sütunlar üzerine oturan koridordan oluşuyor. Alt kısım ise mermer ajurlu korkuluk levhadan oluşuyor. Üstünde altın yaldızlı ahşap kafes bulunuyor.

24- Mihrap

Ana mekanın güney doğusunda yer alan mihraba, dönem dönem Osmanlı sultanları tarafından onarım ve eklemeler yaptırıldı. 19. yüzyılda yenilenen mihrap, bir şemse ve yıldız motiflerinin yer aldığı çokgen planlı niş ve yarım kubbeli bir kavsaraya sahip. Mihrapta çokça altın yıldız kullanılmıştır ve gösterişli bir tepeliği bulunuyor. Mihrabın iki yanında, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde (1520-1566) yapılan Macaristan seferinde, Budin Fethi sırasında Macar Kralı I. Matyas’ın saray kilisesinden getirilen şamdanlar yer alıyor.

25- Mihrap Çevresindeki Çiniler

Mihrabın sağında ve solunda bulunan dehlizler içerisinde çini panolar yer alıyor. Sol kısımda, 16. yüzyıl İznik çinilerinden oluşan, Eski Hünkar Mahfili’ne ait bitki motifli çini pano yer alıyor. Sağ kısımdaki panoda ise sekiz parçadan oluşan Kabe tasviri ile Hz. Muhammed’in türbesini gösteren tasvir bulunuyor.

26- Mihrap Kısmında Bulunan Hat Levhaları

Mihrabın sağ tarafında Osmanlı sultanlarına ait hat levhalar bulunuyor. Üstten alta doğru; 1. hat levhası, Sultan II. Mahmud (1808-1839), 2. hat levhası, Sultan II. Mahmud (1808-1839), 3. hat levhası, Sultan III. Ahmed (1703-1730), 4. hat levhası, Sultan II. Mustafa (1695-1703), 5. hat levhası, Sultan II. Mustafa (1695-1703) tarafından yazdırılmış. Sol kısımda ise, Mehmed Yesari ve Şeyhülislam Veliyüddin Efendi’ye ait çalışmalar yer alıyor.

27- Şadırvan

Ayasofya’daki tamir ve ek bina inşaları sırasında (1740-1741), Sultan I. Mahmut tarafından yaptırıldı. Yapının uzun süre kullanılmayan batı girişinin olduğu bölgeye yaptırılan Sıbyan Mektebi ile kapı arasındaki alana büyük boyutlarda inşa edildi.

Şadırvan, başlıkları mukarnaslı sekiz sütuna dayanan geniş açıklıklı sekiz sivri kemerli bir revaka sahip. Yapının ortasında 16 bölümlü mermer su havuzu bulunuyor. Havuzun ortasında mermerden bir şadırvan göbeği bulunuyor. Ahşap saçağın ortasında küçük bir kubbe yükseliyor. Kubbenin içi mavi zemin üzerine altın yaldızlı çıtalarla bölümlere ayrılmış. Yapının genel mimarisi klasik Türk üslubu geleneklerine bağlı. Süslemede Türk sanat üslubuna uygun motiflerin yanı sıra Barok üsluba uygun yapılmış motifler de yer alıyor.

28- Sultan I. Mahmud Kütüphanesi

Ayasofya Kütüphanesi olarak da bilinen Sultan I. Mahmud Kütüphanesi, Sultan I. Mahmud tarafından kuruldu ve açılışı 21 Nisan 1740’ta yapıldı. Tarihçi Subhi Mehmet’e göre kütüphane kurulduğunda, 4000 eserden oluşan bir koleksiyona sahipti. Bu koleksiyonun bir bölümü Hazine-i Amire’den gelen, diğer bölümü ise sadrazam, şeyhülislam, Darüssaade ağasının ve diğer devlet insanlarının I. Mahmud’a hediye ettiği kitaplardan oluşmaktaydı. Buradaki kitapların kataloğunda, I. Mahmud’un kütüphaneyi kurmasına ilişkin bir giriş, Haremeyn müfettişinin, Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin tasdik mühürleri yer alıyor.

29- Sultan Abdülmecid’in Mozaik Tuğrası

Büyük kapının, sağ tarafında duvarda yuvarlak bir plaka üzerine mozaikle işlenmiş tuğra, Sultan Abdülmecid’e (1839-1861) ait. 19. yüzyıl Osmanlı padişahının tuğrasının mozaiklerden yapılması, Türk Sanatı’nda mozaik taneleri ile yapılan tek padişah tuğrası olması açısından önemli.

Bu önemli yapının ciddi anlamda onarılıp, elden geçirilmesini isteyen Sultan Abdülmecid’in tuğrasının yapımı için, Ayasofya’nın onarımı için görevlendirilen mimar Fossati, Ayasofya’nın onarımı sırasında dökülen ve ardından toplanan mozaik tanelerinin sultanın tuğrası için kullanmayı uygun görmüştü. Böylece İtalyan mozaik sanatçısı Lanzoni’yi görevlendirmişti. Lanzoni, yuvarlak plak üzerine, altın tanelerinden kaplanmış bir zemin içine yine renkli mozaik taneleri ile Abdülmecid’in tuğrasını işledi. Yapıldığı dönem bu çalışma bir yere yerleştirilememiş ve unutulmuştu. Uzun yıllar sonra bu eser, Topkapı Sarayı Müzesi deposunda bulundu. Daha sonra tuğra, Ayasofya’da ana mekana açılan İmparator kapısı olarak bilinen ana girişin yan duvarına yerleştirildi.

30- Sekiz Adet Büyük Hat Levha

Bu levhalar Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde 1847-1849 yılları arasında yapılan onarımlar sırasında hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından, kenevirden yapılmış yeşil zemin üzerine, altın yaldız ile yazılmıştı. “Allah, Hz. Muhammed, Dört Halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” isimlerinin yazılı olduğu sekiz adet levhanın, İslam Dünyası’nın en büyük hat levhalarından olduğu biliniyor. Fethin ardından değişime giren Ayasofya’da bulunan levhaların, hükümdarlığa gelen padişahların isteği doğrultusunda seyrinin değiştiği biliniyor. Dev levhaların çapı 7.5 metre olup, harf kalınlığı ise 35 cm.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN