Kadınlar Da Erkekleri Dövüyor

PAYLAŞ
TAKİP ET Google News ile Takip Et
Artı Siirt Haber - Yahya Kara

Gündem

Kadına yönelik erkek şiddetinin gündemden düşmediği Türkiye’de, TBMM Kadın- Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu alt komisyon toplantısında dikkat çekici diyaloglar yaşandı.

Erkek şiddetinin tartışıldığı toplantıda dikkati çeken diyaloglar yaşandı.

Komisyon toplantısındaki diyaloglar, üyelerin ve toplantıya davet edilen kurum temsilcilerinin kadın-erkek eşitliğine bakış açısını da ortaya koydu. AKP Kayseri Milletvekili Hülya Nergis’in başkanlık ettiği alt komisyon toplantısında kadına yönelik şiddetin önlemesinde önemli bulunan 6284 No’lu Yasa ve İstanbul Sözleşmesi tartışıldı.

Komisyondaki diyaloglar tutanaklara şöyle yansıdı:

Toplantıya katılan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Arslan, İstanbul Sözleşmesi’nin aileyi korumaktan uzak olduğunu savundu:

Eğer bir ailede bir geçimsizlik varsa, eğer devlet de buraya girmek istiyorsa, yardımcı olmak istiyorsa 6284’e getirilen eleştirilerden biri İstanbul Sözleşmesi’nde olanın da ötesine geçerek cezalandırmaya yönelmiş durumda. Cezalandırma değil  'Nasıl olur da biz bu ailenin korunmasına yönelik tedbirleri alırız?' noktasında olması gerekiyor. Biz güçlü bir aile istiyorsak, güçlü erkeklerin de olması lazım, güçlü kadınların da olması lazım.

Aile Hakimi Dursun Genel: Erkeği döven kadın için ne yapmamız lazım, nasıl yapacağız onu? Kadını çıkartacak mıyız evden?  Erkeğe diyebiliriz “Git, Sıhhiye Köprüsü’nün altında yat bir ay, sen erkeksin, akrabanın yanına git, bir yere git filan. Ya kadını nasıl sokağa çıkartacağız, nasıl olacak?

Başkan Hülya Nergis: Karşınıza geliyor mu peki böyle, erkeği döven kadın örneği?

Aile Hakimi Dursun Genel: Çok, çok demeyim de yani yüzde 10 civarında.

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili): Ya yapmayın Allah aşkına.

Aile Hakimi Dursun Genel: Vallahi billahi getiririm, dosyayı gösteririm.

Suzan Şahin (CHP Milletvekili ): Yok, nerede çok, fiziksel olarak bile mümkün değil. Bir kadının bir erkeğe gücünün yetmesi fiziksel olarak bile mümkün değil.

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan: Kül tabağını kocasının yüzüne patlatmış.

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili):  Evet, çok güzel, başka var mı örnekleriniz acaba? Yani gerçekten ben çok talihsiz buluyorum bütün bu konuşmaları.

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan: Keserle kocasını öldüren kadın vardı geçen, daha yeni.

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili): Bunları mı anlatmak için geldi beyefendiler, gerçekten ben merak ediyorum?

İmran Kılıç (AKP Milletvekili ): Bence güzel şeyler anlatıyorlar. Mağdur olan taraflarda erkekler de var, kadınlar da var ve işin içinden gelen arkadaşlarımız bunlar.

Aile Hakimi Dursun Genel: Gelelim silaha. Silahla ilgili çok enteresan sorunlar çıkıyor. Ya adam terörle uğraşıyor, Kızılay’da terörün müdürü; kanun hiç ayrım yapmadan “Şiddet uygulayanın elinden silahı alınır, bu ruhsatlı silah ise -bizde de işte milletvekilleri, hâkimler, ruhsatlı silahımız var- kurumuna verilir” falan diye yazmış. Ya orada bir ayrım yap. Göreve devam ederken görevin içerisinde kullanması lazım silahı. Yani adamın elinden silah alıyorsun, sen terörle mücadele eden bir müdürsün, Kızılay’a hadi git diyoruz. Nasıl bir şey bu?

Başkan Hülya Nergis: Mesela bir polis memuru diyelim. Şiddet uyguladıysa eğer silahını alıyorsunuz.

Aile Hakimi Dursun Genel: Polis memuru veyahut polisi boş verelim, müdürün yanında çalışan bir adamdır, neyse silahsız da durabilir ama -nasıl durur bilmiyorum da- üst düzeydeki bir müdür ya da Silahlı Kuvvetler’de görev yapan bir adam. Yani bu şeylerin silah kullanması gerektiren görevler yapan insanlar…

Başkan Hülya Nergis:  Mesleki anlamda silah kullanması gerekenlerden silahı alıyorsunuz siz tedbir olarak; bunda da bir sıkıntı var.

Aile Hakimi Dursun Genel: Tabii.

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili): Ben biliyorum girdiğim davalarda; güvenlik görevlisiydi terörle mücadeleden, hastanenin ortasında hastane sağlık çalışanı karısını vurdu, ölsün diye başında bekledi, ölene kadar kimseyi yanına yaklaştırmadı. Ee, siz almasaydınız o silahı ne yapacaktı? Başkalarını öldürmeyecek mi bu adam? Yani şimdi, burada hakikaten dengeler ve kanunlar ne için kurulmuş, öncelik ne, ona bakmak lazım. Ama siz diyorsanız ki “Yo, ben her şeye ama her şeye rağmen, ister şiddet barındırsın içinde ister ne olursa olsun sadece aileyi koruyacağım.” O zaman, buyurun sizin olsun; yani gerçekten diyebileceğim başka bir şey yok.

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan: Devletin aile hayatına müdahalesi ne kadar olmalıdır, nasıl olmalıdır; bunların konuşulması gerekiyor tabii. Ama biz eğer böyle aileyi sürdürecek fertleri, bireyleri sağlıklı yetiştiremezsek o zaman en son çare olarak devletin müdahalesi gibi bir durumla karşı karşıya kalınıyor ki şu anda yapılan şey aslında sonu da başı da her şeyde devlete müracaat etmek ve devletin de müdahil olmasını sağlamak. Maalesef o zaman da şöyle oluyor: Züccaciye dükkânına girmiş fil gibi, bir girdik mi dağıtıveriyoruz, böyle bir şey de söz konusu oluyor.

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili): Devlet ile yargı aynı şey mi?

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan: Nasıl?

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili): Devlet ile yargıyı bir mi tutuyorsunuz? Pardon…

"Rüzgâr eken fırtına biçer"

 TİHEK Başkanı Süleyman Arslan: Nasıl? İdari tedbirleri de var, yasaması var, yargının kararları var, hepsi içinde bütünsel olarak konuşmuş oluyorum yani RTÜK’ü de var, Millî Eğitimi de var, hepsini birden şey yapıyorum yani doğru eğitmezsek, doğru kurallar koymazsak, aile formatlarını yani ülkenin dinini, örfünü, kültürünü dikkate almayan yaklaşımlarla kendimize göre bir şey…

Aslında, bir yönüyle kadına yönelik şiddeti konuştuğumuz zaman da bakıyoruz ki arkasında bir şiddet ormanı var. Bu şiddet ikliminin olduğu yerde elbette bundan kadınlar başlangıçta etkilenebilir. Her şeyiyle çözmemiz lazım, bütünsel yaklaşmamız lazım. Şiddet mevsimini bir kere geriye bırakmamız lazım yani ilkbahar, yaz, sonbahar, kış dediğimiz gibi, bir bahara geçmemiz lazım. Yani kıştan sonrası bahar diyorum, buna göre bir açılımımızın olması lazım bizim. O zaman, olayı ben 6284 üzerinden okumaktan, İstanbul Sözleşmesi üzerinden okumaktan kaçınıyorum, onu çok önemsemiyorum çünkü o artık zorunlu bir sonuç, rüzgâr eken fırtına biçer.

Kadın cinayetlerinin -yani ben o istatistiğe şu anda sahip değilim, bilenler söyleyebilirler ama- daha ziyade boşanma süreçlerinde ve boşanma sonrasında daha artırıyor. Normal giden bir evlilikte kadın cinayeti olmaz. Ve şunu da söyletmek de çok yanlış bir şey, yani bu, Birleşmiş Milletler kadın teşkilatında da söyledikleri, raporlarına da girmiş: “Aile bir kadın için en tehlikeli yer oldu.” Ne kadar yanlış bir cümle. Hâlbuki aile kadın için de, erkek için de, çocuk için de, yaşlı için de, herkes için en korunaklı liman. Bunun tersini söyletecek şekilde 100 tane, 200 tane, 500 tane olaya bakarak şey yapamayız. Ben bunları konuştuğum için kurumun karşısına yazmışlar: “Aile çöptür” diye. Bunu da söyletmememiz lazım.

İstanbul Sözleşmesi bizi sıkıntıya sokuyor. Şöyle: Mesela bu milletvekillerini Meclis’e göndermiş ve burada tartışılmış 6701 sayılı Kanun konulmuş. Bunları yaparken de ayrımcılıkla mücadeleden bahsediliyor, ayrımcılık temelleri olarak da efendim, “Neler olsun?” konuşuluyor, 15 tane madde var. 15 ayrımcılık temeli var. İşte, cinsiyet ayrımcılığı yapılamaz, ırk, dil, din, etnik köken vesaire ayrımcılığı yapılamaz, eyvallah. 2 şey var ki bunlar teklif edilmiş ama milletvekilleri tarafından reddedilmiş. Onlar nedir? Biri cinsel kimlik temelli bir ayrımcılık, diğeri de cinsel yönelim ayrımcılığı. Bunlar 6284’te yok fakat İstanbul Sözleşmesi’nde var. Bizim kuruma da dışarıdan raporlar falan geliyor, onlar da eleştiriler var, bunların da ayrımcılık temelinde olmasına dair. Evet, o zaman biz bunu görmemiz lazım. Aileyi nasıl koruyacağız? Bu ayrımcılık temelleri nasıl olacak? Şimdi, bu konuda bir alan açılmış durumda ama gittiği yer bizim toplumumuz açısından büyük sıkıntılar getiriyor diyebilirim. 

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili):

Ben söz söylemekte biraz zorlanacağım ama kurumun adının bence “Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu” olmasına gerek yok diye düşünüyorum. Çünkü bu bir görüş farklılığı değil yani burada bir temsiliyet var ve burası idareden bağımsız olması gereken, gerçekten insan hakları için aslında sorunlarla muhatap olan insanların başvurabileceği bir kurum hatta başvurmaya da gerek yok, resen de yapabileceğiniz şeyler var. Mesela, ben bununla ilgili soru sormak isterdim “Resen yaptığınız neler var?” diye. Ama anladığım kadarıyla bu kurum, aileyi korumak için bir kanun çıkarılmasını istiyor. Şimdi, aile, kanunla korunmaz yani o kanunun adı yanlış zaten, Ailenin Korunmasına Dair Kanun; biz baştan da hep itiraz etmiştik. Orada şiddete uğrayanlar, bireyler… Yani “ailenin korunması” diye bir kanun olmaz. O aileyi korumuyorsunuz, şiddete uğrayan bireyi koruyorsunuz. Aileyi nasıl korursunuz? Tabii, o sizin kendi kafanıza göre olan aile. Benim için illa öyle bir aile olmak zorunda değil, benim için bireyler bağımsız insanlardır, onların kendi özgürlükleri vardır, hakları vardır; insan hakları zaten bu demektir. Ama benim anladığım, daha İslami bir düzen sanıyorum öneriyorsunuz. Olabilir, saygı duyarım, sizin görüşünüzdür ama “Türkiye İnsan Hakları Kurumu” olmaz onun adı, kusura bakmayın, onun adının başka bir şey olması lazım. Bence onu önce bir değiştirmekte fayda var. Ama onun ötesinde, hakikaten sizin dediğiniz tarzda “anne, baba, çocuklar” ya da “anne, baba, çocuklar, büyükanneler, büyükbabalar” gibi aileyi de en güzel, en şahane aile olarak görüyorsanız bunu da korumanızın yolu aslında ne biliyor musunuz? Kadınları en fazla güçlendirmek yani ekonomik eşitsizlikleri kaldırmak, gerçekten “Kadın ve erkek eşittir” diyerek “eşitlik” kavramını öncelikle kabul edebilmek, çocukları birer birey olarak görebilmek, çocuklara “Höt, zöt, otur aşağı” demeyen bir eğitim verebilmek. Yani siz bunu kanunla yapamazsınız, bunu Millî Eğitimle yaparsınız, Gençlik ve Spor Bakanlığı’yla yaparsınız, bunu parkları ışıklandırarak Çevre Bakanlığı’yla yaparsınız kadınlar da sokakta dolaşabilsin, hayata karışabilsin diye; bunun için kadın bakanlığı kurarsınız, kadınlar nerelerde ayrımcılığa uğruyorlar, ortadan kaldırmaya çalışırsınız. İşte, o zaman gerçekten sizin de o idealinizde olan -faile olduğu gibi- benim de aslında idealimde olan birey gerçekleşebilir. Herkes bunda uzlaşabilir ama siz sadece kendi değerlerinize göre üstelik bir kanun koyarak bir aileyi korumaya çalışıyorsanız bunun maalesef dünyanın hiçbir yerinde bir yolu yok. Yani şeriat hukukunda var mı bilmiyorum çünkü ilgilenmediğim için bilmiyorum, saygısızlık etmek için söylemiyorum ama hakikaten benim bildiğim modern… O da tırnak içerisinde bir laf tabii, “modern” lafını da sevmem ben. Herkesin kendi kültürü vardır, o kültüre göre güzellikler vardır, buna göre yaşam tarzı kurulabilir, eğitim sistemi buna göre kurulabilir ama şiddeti önlemek herkesin, her kültürün görevidir, “Bu bizim kültürümüzde var.” diyerek şiddet uygulanamaz mesela. O sizin dediğiniz İstanbul Sözleşmesi’nin başındaki “örf, gelenek, bilmem ne” dediğiniz şeyin arkasından da gelen şudur: “Bunlara dayanarak, bunlar vesile edilerek şiddet uygulanamaz.

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan: Bizim kültürümüz zaten o şiddeti reddediyor.

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili): Öyle bir şey yok. “Sizin kültürünüz, benim kültürüm” deme, biz bu memlekette yaşamıyor muyuz?

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan:Yani bizim medeniyetimiz şiddeti asla kabul etmez, bunlar patolojik vakalardır.

Suzan Şahin(CHP Milletvekili): Neden bu kadar artan oranda oluyor o zaman?

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan: Ha, bunu konuşmak lazım.

Filiz Kerestecioğlu (HDP Milletvekili):Bu kurum gerçekten o zaman sağlıksız çünkü kimse buraya başvuramaz. Yani “Bizim kültürümüz bunu reddeder.” diyen bir kurum başkanlığına affedersiniz hangi insan hakkı ihlal edilen insan başvurabilir? İşte, LGBTİ+'ları siz kabul etmeyebilirsiniz ama onları kâğıda yazmakla ya da “Onlar yoktur” demekle yok olmuyorlar. Yani onların varlığını kabul etmek zorundasınız. Siz kendinize göre başka düşüncelere sahip olabilirsiniz ama bir İnsan Hakları Kurumu her insanın, her bireyin hakkına saygı duyar. “Sizin medeniyetiniz” ne? Biz başka bir medeniyette mi yaşıyoruz? Ben 60 yaşıma geldim, bu ülkede yaşıyorum. Bu ülkenin topraklarında doğdum, büyüdüm ben, bu ülkeyi severek yaşıyorum ve sizin dediğiniz gibi bir aile kurmadım belki ben ama benim oğlum her türlü yaşlıya yardım eder, her insana saygı gösterir, büyüklerine gider hasta bakıcılık da yapar, hayvanları da sever, insanları da sever.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN