TÜRKİYE, DAR-ÜL İSLAM MI, DAR-ÜL HARB Mİ, DAR-ÜT TALAN MI!!!

PAYLAŞ
TAKİP ET Google News ile Takip Et
Artı Siirt Haber - Yahya Kara

Medyaya yansıyan haberlere bakıyoruz da, bazı üst düzey bürokratların 4-5 yerden yüksek oranda maaş aldıklarını duyuyor, okuyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleşen genel kurul oturumlarında da millet ittifakına mensup milletvekillerinin sık-sık konuyu gündeme taşıdıklarını, kimlerin, nereden kaç maaş aldıklarını, maaşlarının toplam tutarlarını dile getirdiklerine şahit olmaktayız. İş maaşlarla sınırlı olsa yine de (bu kadar kusur, kadı kızında bile olur) diyeceğiz amma, bunlar, kimi vurgunların yanında devede kulak bile değillerdir. Muhalefet Milletvekillerinin açıklamaların göre İHALE VURGUNLARI, DELİ DUMRUL VERGİLERİ, RANT VE TALAN ADETA TAVAN YAPMIŞ. En basit örneği, Ticaret eski Bakanı Ruhsar Pekcan olayı! Kendi şirketinden Bakanlık birimlerine fahiş fiyatla hijyen maddesi satmaklma gündeme gelen bu (TÜRKİYE DEVLET GÖREVLİSİ) unvanlı Bayan Bakan, yolsuzluk söylemlerinin ayyuka çıkması üzerine görevden alınmış, ancak hakkında hiçbir soruşturma yapılmamıştır. Konuyla ilgili muhalefet partilerinin verdikleri soruşturma önergeleri AKP’li ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedilirken, Türkiye’nin nasıl bu duruma düştüğü haklı olarak sorgulanmaktadır. Şunu da belirtelim ki, Ticaret eski Bakanı Ruhsar Pekcan’ın yaptığı da, büyük ihaleler yanında devede kulak misali kalmaktadır.

Peki, dini referans kullanarak iktidara gelen ve 19 yıldır bu kılıf altında iktidarını sürdüren AKP’li milletvekilleri nasıl oluyor da bu gibi olaylara karşı çıkamıyorlar ve soruşturma açılması için verilen önergeleri reddedebiliyorlar!
İddialar odur ki, devlet yağmasının temelinde TÜRKİYE’NİN DAR-ÜL HARB OLDUĞU KAVRAMI YATMAKTA. DAR-ÜL HARB OLAN YERDE HER TÜRLÜ HİLE, HURDA, VURGUN, TALAN MÜSLÜMANLARA MÜBAH İMİŞ!!!

Peki, Türkiye gerçekten de dar-ül harb midir! Ya da, bir yerin dar-ül harb olmasının şartları nelerdir, bir de buna bakalım! Dar-ül harb Müslümanların dini vazifelerini ifa edemedikleri yerlerdir. Türkiye’de günün beş vaktinde ezan-ı MUHAMMEDİ (Peygamber Efendimizi ve cümle Peygamberlere salat ve selam olsun) okunduğuna, isteyenlerin camilerde, mescitlerde, evlerinde, iş yerlerinde namaz kılabildiklerine, isteyenlerin oruç tutmak konusunda hür iradeleriyle hareket ettiklerine, Hacca, Haccın da ötesinde umre ziyaretlerini gerçekleştirebildiklerine, Kur’an-ı Kerim okumak isteyenler için KUR’AN KURSLARININ bulunduğuna göre TÜRKİYE NASIL OLUYOR DA DAR-ÜL HARB OLARAK TANIMLANABİLİR.

Bırakın Türkiye’yi, hatta Avrupa’nın veya dünyanın başka bir kıtasında, başka bir ülkesinde, halkının yüzde 99’u gayri müslim olsa dahi, o ülkede yaşayan Müslümanlar dinin vecibelerini serbestçe yerine getirebiliyorlarsa, orası dahi DAR-ÜL HARB SAYILAMAZ! Dard-ül harb orasıdır ki, Müslümanların ibadetlerini yerine getirilmelerine müsaade edilmez!
Şafiî mezhebine göre, bir diyar yahut bir memleket bir defa dahi olsun Müslümanlar tarafından zaptedilmiş ise, o diyar ve o memleket artık kıyamete kadar «dârüIİslâm»dır. Böyle bir memleket sonradan kâfirlerin eline geçse bile, bu hüküm değişmez. Hatta Müslümanlarla barış halinde bulunan gayri müslimlerin ülkeleri de «dârülharp» değildir.
İmam-ı Şafiî'nin içtihadı açık ve te'vilsizdir. Demek ki Şafiî mezhebine göre değil Türkiye; Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, Buhara, Semerkant, Kırım bile «dârülharp» değil, «dârülislâm»dır. İmam-ı Şafiî'ye göre, bir diyarın «dârülharp» olması için, Müslümanların idaresi altına hiç girmemiş olması ve Müslümanlarla sulh halinde olmaması lâzımdır.

Hanefî mezhebinde, bir «dârülharp», «ahkâm-ı İslâm'ın bazısının icrası ile «dârülislâm»a inkılâp eder. Bu hususta ittifak vardır. Bir «dârıislamın», «dârıharb»e inkılâp etmesi hususunda ise, iki ayrı görüş mevcuttur. Bu görüşlerden birincisi îmamı A'zam Hazretleri'ne, diğeri ise İmameyn'e (İmam Muhammed ve İmam Yûsuf) aittir.

İmam-ı A'zam'a göre «dârülislâm»ın «dârülhab»e inkılâp edebilmesi için aşağıdaki üç şartın birlikte tahakkuk etmesi lâzımdır. Eğer bu şartlardan birisi noksan olursa, yine o diyar, «dârıîslâm»dır, «dârülharp» değildir.
İçerisinde küfür ahkâmı bitemamiha -yani yüzde yüz- tatbik edilecek. Küfür ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmediği meselâ, sadece cuma ve bayram namazlarının kılınabildiği bir diyara «dârülharp» denemez. Serahsî bu hususta şöyle buyurur:

«Bu şartın tahakkuku için orada şirk ahkâmının tamamiyle açıktan açığa icra edilmesi ve İslâm ahkâmının kat'î surette kaldırılmış olması gerekmektedir. Burada İmam-ı A'zam hâkimiyet ve kuvvetin tamamiyle ehl-i küfürde olmasına itibar eder.»

Yani, bu şartın tahakkuku için bir îslâm memleketinde hâkimiyet ve galebenin noksansız bir şekilde kâfirlerde olması lâzımdır. Bazı arızalar sebebiyle ehl-i küfrün hâkimiyetinde bir noksanlık olursa orası «dârülharp» olamaz. Nitekim sadece cuma ve bayram namazlarının ifa edilmesiyle orası «dârülislâm» olur. Ve yine fukahâdan İsticabî'nin içtihadına göre, «Bir diyar¬da İslâm'ın sadece bir tek hükmü dahi icra edilebiliyorsa, o diyar 'dârülislâm'dır.»
Kaldı ki Türkiye’de din işlerini yürütmek üzere «Diyanet İşleri Başkanlığı» kurmuştur. Vaazlar kürsülerden dinî telkin etmekte, İslâm'ı anlatmaktadır. Bütün vilâyet ve kazalarda fetva mercii olan müftülükler, fiilen hizmet görmekte, yüzlerce Kur'an Kursu faal olarak çalışmaktadır. Ezan, cemaat, cuma, bayram ve hac gibi İslâmî şeâir canlı ve hayattar olarak varlığını devam ettirmektedir. Binlerce cami ve mescidlerden, günde beş kere Ezan-ı Muhammedi okunmakta, cemaat namazları, cuma ve bayram namazları serbestçe kılınabilmektedir. İsteyen Müslümanlar hac ve umre ibadetini yapabilmektedirler. Kur'ân-ı Kerîm'in ve İslâmî eserlerin neşriyatı rahatlıkla yapılmaktadır. Dinî bayramlar resmen tatil günü olarak kabul edilmiştir.

Müslümanlar evlâtlarına istediği ismi koyabilmekte, hatim duası, mevlit, sünnet düğünü gibi örf ve âdetler varlığını devam ettirmektedir. Din derslerinin okutulması mecbur tutulmuştur. Devletin açmış olduğu binlerce Îmam-Hatip Okulu ve dinî yüksek okullardan, din adamı yetişmektedir. İslâm ülkelerine gidiş geliş serbesttir. Devletin radyo ve televizyonlarında dinî programlar halka takdim edilmekte, özellikle mübarek gecelerde ve ramazan ayında bu programlar yoğunlaştırılmaktadır. İslâmiyet'in günümüzde tüm dünyada çığ gibi büyüdüğü; Fransa, İngiltere, Almanya, Afrika ve Amerika'da İslâm'a girenlerin sayısının gittikçe arttığı bilinen bir gerçektir. Bu yeni Müslümanlar, bulundukları gayriislâmî muhitlerde, dinî vecibe ve ibadetlerini eksiksiz ifa etme şuur ve azmi içinde hareket ediyorlar. Mezkûr iddia geçerli olsaydı, bu yeni Müslümanların, inanç ve ibadetlerinin bir mânâsı kalmazdı. Dinî gayretleri boş bir çaba olmaktan öteye gidemezdi. Bu ise, gayri müslim memleketlerde İslâmiyet yaşanamaz, dindar olunamaz neticesini doğururdu. Daha da ötesi, İslâm'a yeni giren bir kimse olmazdı. Yaşanan talanlar, irtikaplar, zimmetler ve benzeri yolsuzluklar, maalesef TÜRKİYE’NİN DAR-ÜL HARB OLDUĞU iddasıyla gerçekleştirilmektedir.

Yakın bir geçmişte, Türkiye’nin dar-ül harb olduğu kılıfını uyduran bir FETÖ vardı. Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) elebaşı 21. Yüzyılın Mehdisi(!) müceddit ve müçtehit din adamı(!) Fethullah Gülen Hazretleri’nin (sırrı aziz olsun!!!) verdiği fetvalara bir bakalım ve ibret alalım. Şimdi bu müçtehit(!) asrın mehdisi(!) din adamının verdiği fetvaları, itirafçı müritlerinin anlatımlarından yola çıkarak okuyucularımızın dikkatlerine arzedelim:
İşte, itirafçı müritlerinin ifadeleriyle FETÖ’NÜN FETVALARI:

*Açıkta namaz kılmayın! Katıldığınız toplantılarda vakit namazlarının vakti geçerse aldırmayın! Sonra evde kazaedersiniz!

*Resmi toplantılarda ve mahfillerde içki ikram edilirse, sarhoş olmayacak kadar için. İçkiye karşı olduğunuzu belli etmeyin!

*Atatürkçü mahfillerde ATATARKÇÜ, solcu mahfillerde komünist, dindar mahfillerde şeriatçı olduğunuz izlenimini verin!*Hanımlarınızın, kızlarınızın başlarını örtmeyin, başı açık gezdirin, gerekirse plajlara götürün, mayo giydirerek yüzdürün!

*Laikliği benimseyenlerin yanında, Şeriata karşı olduğunuz izlenimini vermek için elinizden gelen gayreti gösterin!

*Ramazan ayında deşifre olmamak için katıldığınız toplantılarda yemek yiyin. Hatta gerekirse İçki bile için!

*Kur’an Kurslarına, mescitlere, camilere, imam hatiplere, hatta bize ait okullara, dershanelere, yurtlara karşı olduğunuz izlenimini verin!

*Yetkilerinizi ve etkilerinizi kullanarak Devletin imkânlarını cemaate kanalize edin!

*Biliniz ki DAR-ÜL HARBTEYİZ! Darül harbte her yalan, her hile mubahtır, bunu unutmayın!!!
Evet, Fethullahçı Terör Örgütünün elebaşı FETHULLAH GÜLEN HAZRETLERİNİN(!) DAR-ÜL HARBLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ BUNLAR. FETÖ gitti amma, anlaşılan o ki, TÜRKİYE’NİN DAR-ÜL HARB OLDUĞU GÖRÜŞÜNÜ HALA BENİMSEYENLER VAR.

Şimdi, bu gerçeklerden yola çıkarak, kararı siz veriniz. TÜRKİYE DAR-ÜL İSLAM MI, DAR-ÜL HARB Mİ, DAR-ÜT TALAÜN MI!!!

TAŞLAMA

TÜRKİYE DAR-ÜL HARBMİŞ
KILIF BUDUR TALANA
KİM DİYORSA YALANDIR
KANMAYIN BU YALANA

TÜRKİYE DAR-ÜL İSLAM
OLMASIN BİR ŞÜPHENİZ
TALAN ETMEK İÇİNDİR
BU İDDİA BİLİNİZ

NASIL KILIF UYDURSUN
YAPTIĞI VURGUNLARA
(DAR-ÜL HARBTEYİZ) DEMEK
KILIFTIR TALANLARA

UYDURULAN BU KILIF
VURGUN, TALANA BİLİN
TÜRKİYE DAR-ÜT TALAN
DEĞİL DAR-ÜL MÜSLİMİN

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN