15 yaş altı doğumlar bir yılda yüzde 25 arttı
CHP'nin hazırladığı rapora göre 15 yaş altı çocukların doğum oranı 1 yılda yüzde 25 oranında arttı.
CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, 2001-2022 arası çocuk gebelikleri raporunu paylaştı. İlgezdi'nin paylaştığı raporun detayları şöyle:
Dünya Sağlık Örgütünce Adölesan Dönem olarak tanımlanan 19 yaş altı doğum yapan kız çocuğu sayısı Türkiye’de son 22 senede 2.088.925’e tırmandı. 2022’de ise bir önceki yıla göre yüzde 25 artarak 147’ye çıktı. Bu doğumların yüzde 27,62’si 17 yaşından küçük çocuklarca gerçekleştirilirken 15 yaşından küçüklerin yaptığı doğum sayısı ise 21.087 oldu. “Hokus-pokus” formülünü devreye sokan TÜİK’in marifetiyle 17 yaş altındaki kız çocukları arasındaki doğum oranı son 22 senede sözde yüzde 24,49 azalırken, yaş grubu belirsiz doğumlar ise 130 bini buldu. Ülkemizdeki Adölesan doğurganlık hızı hala Avrupa’nın neredeyse iki katı.
TÜİK MANİPÜLE ETSE BİLE VAHİM TABLO ORTADA
TÜİK veri tabanında bulunan bilgilere göre doğum yapan kız çocuklarının oranı 2021’den 2022’ye, yani sadece bir yılda yüzde 25 arttı. Açıklamayıp gizledikleri istatistikler ise çok daha vahim ve çarpıcı.
HERKESİN BİLDİĞİ “SIR”: ERGEN GEBELİKLERİ ARTIYOR
Dünya Sağlık Örgütü 10-19 yaş arasındaki insanları “Adölesan” (Ergen/Ergenlikten gençliğe geçen) olarak tanımlıyor. Adölesan gebelikler de bu yaşlardaki gebeliği ifade etmektedir. Adölesan gebelikler “Riskli gebelikler” olarak kabul edilir ancak çok daha geniş bir tıbbi, sosyal ve toplumsal sorunun göstergesidir. Türkiye’de 2001-2022 arasını kapsayan 22 senelik dönemde toplam 2.088.925’e adölesan doğum gerçekleşti.
UTANCIN İSTATİSTİK HALİ: 21 BİN ADÖLESAN GEBE, 15 YAŞIN ALTINDA
2001-2022 yılları arasında adölesan (10-19 yaş) doğumların yüzde 27,62’sinde, annenin yaşı 17’den küçüktü. Daha korkuncu ise, 17 yaşın altında doğum yapan 577.049 kız çocuğunun 21.087’si 15 yaşından küçüktü.
EĞİTİM SEVİYESİ DÜŞTÜKÇE, ÇOCUK GEBELİKLER ARTIYOR
Küçük yaşta doğum oranları, aile baskısıyla okutulmayan yahut okuldan alınan kız çocukları arasında artış gösteriyor. 2015-2021 arasında doğum yapan 15 yaşından küçük 1.546 çocuğun yüzde 50’si, yani 779’u yalnızca ilkokul mezunuydu. 422’sinin ise herhangi bir okul bitirmediği görülüyor. 5 çocuk ise okuma yazma dahi bilmiyordu. Yine aynı dönemde doğum yapan 15-19 yaş grubuna mensup 427.709 çocuktan 2.960’sının okuma yazması bulunmuyor. 58.953’ü herhangi bir okulu bitirmiş değil. Yüzde 74’ü yani 316.867’si sadece ilköğretimi tamamlayabildi. Öte taraftan küçük yaşta doğum yapan kız çocuklarının eğitim durumuna ilişkin 2015 öncesine ait veri yok. Bu yüzden tabloyu net biçimde göremiyoruz.
ÇOCUK GEBELİKLERİNE “MÜCBİR” DAYANAK: EVLİLİĞE İZİN DAVALARI
Yargı erki, kız çocuklarını küçük yaşta evlilikten ve cinsel istismardan korumakla mükellef olmasına rağmen “Toplumsal dinamik” bahanesine sığınıyor. Adalet sistemi, çocuğa yönelik cinsel istismarla mücadele etmek yerine 18 yaşından küçük olduğu halde gebe kalan çocuklara evlilik izni verilmesini “Mücbir” yani zorlayıcı sebep olarak görüyor. Bu durum, istismarı hukuken meşrulaştırmaktadır. Toplum baskısı, sosyal-zihinsel yozlaşma ve erozyon, istismara uğrayan çocuğu korumak yerine, evlilik izni yoluyla “Ailenin namusunu kurtarmaya” yönlendiriyor. Bu bakımdan 2012-2021 yılları arasında mahkemeler tarafından reşit olmadığı halde 129.547 çocuk için “Evlenebilir” kararı verilmesi, aslında istismarın kanun aracılığıyla legal hale getirilmesi anlamına gelmektedir.
KRAVAT İNDİRİMİNE SES ÇIKARMAYAN İKTİDAR...
İstanbul sözleşmesinden imzasını çeken, 6284 sayılı yasayı uygulamayan, eril adaletin kravat indirimlerine ses çıkarmayan iktidar bileşenlerinden çocuğa yönelik istismar olayları ile erken yaşta gerçekleşen evlilikler ve Adölesan gebeliklerinin nedenlerini araştırmasını beklemek gerçekçi değildir. İktidar tüm kültürel ve siyasi kodlarıyla birlikte çocuğa yönelik her türlü istismarın odak noktasındadır.
Erken evlilikler sonucunda ya da cinsel istismarla meydana gelen adölesan gebelik ve doğumlar henüz ruhsal gelişimini tamamlayamamış kız çocuklarının eğitimlerinin yarım kalmasına, sosyal konumlarının toplum içinde “görünmez” statüsüne gerilemesine ve ekonomik bakımdan kendisine cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayan erkeğe bağımlı kalmasına yol açmaktadır.
Ülkemizde genç ve çocuk nüfusun fazlalığı, sosyal, ekonomik, kültürel ve çevresel faktörlerin etkisiyle bu rapora konu olan sorun içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. İktidar her ne kadar “namus cinayetlerini biz bitirdik” dese de küçük yaşta zorla evlilikler ve çocuk gebelikleriyle birlikte şiddet her gün yeniden üretilmekte ve özellikle kız çocukları “canlı canlı” cinayete kurban edilmektedir.