Emine Erdoğan'ın Kızlık Soyadı Nedir? İşte Siirtli Emine Erdoğan Hakkında Az Bilinenler...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Siirtli hemşehrimiz Emine Erdoğan hakkında az bilinenleri okurlarımız için araştırdık.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Siirtli hemşehrimiz Emine Erdoğan'ın kızlık soyadı, kaç çocuğu olduğunu, bilinmeyen öyküsünü sizler için hazırladık.

Aslen Siirtli olan Hayriye ve Cemal Gülbaran'ın kızıdır. Dedesi Hamdi Ali Gülbaran, Siirt'ten İstanbul'a göçmüş, Fatih'e yerleşmiştir. Eğitimine Zeynep Kamil İlkokulu'nda başladı, daha sonra Mithatpaşa Akşam Sanat Okulu'na devam etti ancak buradan mezun olmadı. Emine Erdoğan, gençlik yıllarında aktif bir biçimde sivil toplum kuruluşlarında görev aldı. Ayrıca ‘İdealist Kadınlar Birliği'nin kurucu üyeleri arasında yer aldı.

Emine Erdoğan "İdealist Kadınlar Birliği"'ne katıldı. Buradaki bir konferans çalışması esnasında Recep Tayyip Erdoğan ile tanıştı ve 4 Temmuz 1978 tarihinde evlendiler. Çiftin Ahmet Burak, Necmettin Bilal, Esra ve Sümeyye adlarında dört çocuğu bulunmaktadır.

Gönüllülük bilincini arttırmak üzere hazırlanan ‘Toplum Kalkınmasında Gönül Elçileri' projesini himaye eden Emine Erdoğan, çocuk istismarına karşı; "7 çok geç" gibi erken çocukluk eğitiminin önemini vurgulayan çeşitli kampanyalara da destek vermiştir.

Ağabeyi Emine Hanım'ı anlattı

CUmhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın ağabeyi Ali Gülbaran, kız kardeşinin 4 erkekten sonra dünyaya geldiğini belirterek şöyle diyor: "Ama Hepimizden daha aktifti. Zamanının çoğunu vakıflarda, derneklerde geçirirdi. Çok iyi dikiş diker, çok da iyi yemek yapardı.".

Ali Gülbaran, Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Büyük marketlere peynir pazarlıyor. Buraya kadar sıradan bir portre yani. Ama Gülbaran'ın bir başka özelliği daha var. O da Cumhurbaşkanının kayınbiraderi olması. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın dört ağabeyinden en küçüğü olan Ali Gülbaran, kız kardeşini anlattı. Emine Erdoğan'ın dört erkekten sonra dünyaya geldiğini anlatan Ali Gülbaran, "Fatih'de dedemden kalan bir evde oturuyorduk. Burası satılınca Malta'da kiraladığımız bir eve taşındık. Ama hepimiz Fatih'te doğduk" diyerek başlıyor sözlerine.

"HEP AKTİF BİRİYDİ"
Fatih ve ardından da Üsküdar'da kocaman bahçeli bir evde mutlu bir çocukluk yaşadıklarını anlatan Gülbaran, "Hiçbir zaman varlıklı bir aile olmadık ama babamız bizi kimseye de muhtaç etmedi" diyor. Şirin bir çocuk olan kızkardeşinin zekasına olan hayranlığını da sık sık dile getiren Gülbaran, "Büyüdükten sonra da değişmedi. O bizden küçük olmasına rağmen çok aktifti. Zamanının büyük çoğunluğunu vakıfların ve derneklerin faaliyetlerinde, toplantılarda, ev ve hasta ziyaretlerinde geçiriyordu. Biz ise mahallede misket oynuyorduk. Kardeşim bir şeylerin peşinde koştururken, biz erkekler hâlâ büyümemiştik" diye konuşuyor.

"İSTEYEN OKUDU"
Annesinin okuma yazma bilmediğini, dedesinin de babasını, çok zayıf ve çelimsiz olduğu gerekçesiyle ilkokul ikinci sınıftan aldığını anlatan Gülbaran, tüm bunlara rağmen annesinin okumaya çok meraklı olduğunu, tüm çocuklarının okumasını çok istediği için elinden geleni yaptığını söylüyor. Gülbaran annesinin bu ilgisini ise şöyle anlatıyor; "Kimsenin annesi okula gelmezken annem öğretmenlerimizle konuşmaya gelirdi. Üniversiteye gittiğimde bile annem 'geleyim şu öğretmenlerinle konuşayım' derdi. O kadar ilgiliydi. O yüzden bizi de Emine'yi de okutmamaları gibi bir durum söz konusu olmadı. Hepimizin okumasını isterdi. Bazen çok utanırdım, lisedeyken bile annem okula geliyordu. Bu nedenle kardeşimi okutmamak söz konusu bile değildi." Emine Erdoğan'ın çalışkan ve okumayı seven bir öğrenci olduğunu vurgulayan Gülbaran, "Bizim sınıfta kalmışlığımız olmuştur ama onun olmadı. Aileden de Emine'ye okumaması yönünde bir baskı yapılmadı. Ancak o liseden sonra eğitimine devam etmemeyi tercih etti. O yıllarda da türban sorunu vardı. Belki bu nedenle eğitimin sürdürmek istememiş olabilir" diyor.

"YETENEKLİYDİ"
Emine Erdoğan'ın çok iyi dikiş diktiğini, aynı zamanda çok da iyi yemek yaptığını anlatan ağabey Gülbaran o dönemde kardeşinin kendi elbiselerini, pardösülerini diktiğini belirtiyor. Kardeşinin dikiş konusunda çok iyi ve becerikli olduğu için iyi bir terzi ya da çok ünlü bir modacı olabileceğini düşündüğünü anlatan Ali Gülbaran, "Ama şimdiki kıyafetlerini abartılı buluyorum. Sık görüşemediğimiz için eleştirilerimi söylemedim. Bazı kıyafetleri çok abartılı geliyor. Birilerinin o abartıya dur demesi lazım. Kıyafetlerini bulunduğu konum ve yaşına göre seçmeli. Bence çevresindeki insanlar bazen bir şeyi çok güzel yapacağız diye kendilerini tatmin ediyorlar.. Karşınızdakine de bu çok güzel dediğiniz vakit o da onu öyle kabul ediyor ve giyiyor" diye konuşuyor.

"O HALA REİS"
Kardeşinin evlilik hikayesini anlatan Gülbaran kardeşini çok isteyen olduğunu ve hiçbir zaman Arap, Kürt, Laz olsun gibi ayrım yapmadıklarını anlatıyor. Ali Gülbaran, "Ama evleneceği kişinin de düzgün birisi olmasını ve güzel bir hayat kurmasını istedik. Reisi de çok sıcak bulduk ve çabuk sevdik" diyor. Kardeşiyle evlenmek isteyince genç Tayyip Erdoğan hakkında araştırma yaptıklarını da belirten Gülbaran, "Babam sessiz bir insandı bu nedenle araştırma görevini en büyük ağabeyimiz üstlendi. Araştırmasını reisin oturduğu yerde okuduğu okulda, çalıştığı çevrede yaptı" diyor. Gülbaran "İlk istediklerinde Emine Erdoğan'ı verdiniz mi?" sorusunu ise "Muhakkak düşünelim olmuştur. Çok fazla zorlamadık ama hemen de vermedik. Her iki aile de İstanbul'da yaşadığı için bölge farklılığı yaratmadı. Şu kadar takı olsun, bu eşyalar olsun gibi şartlar da koşmadık" sözleriyle yanıtlıyor.

Bakmadan Geçme