Siirt'te 16 Ağustos Cuma 2024 Günlük Namaz Vakitleri | Siirt Namaz Vakitleri
Siirt Namaz vakitleri. Siirt 16 Ağustos 2024 Cuma günü namaz vakitleri. Siirt'teki namaz vakitleri hakkında aradığınız tüm bilgileri bu sayfada bulabilirsiniz. Siirt Cuma namazı saati, Siirt sabah ezanı saati ve Siirt akşam ezanı saati dahil olmak üzere günlük namaz vakitleri hakkında en güncel bilgilere ulaşmak için burayı ziyaret edin. İmsak, öğle, ikindi ve yatsı namazı saatlerini de öğrenebilirsiniz. Siirt namaz vakti sorularının cevaplarını bu sayfada bulabilirsiniz.
Namaz Vakti | Saat |
---|---|
İmsak | 03:51 |
Güneş | 05:22 |
Öğle | 12:22 |
İkindi | 16:07 |
Akşam | 19:12 |
Yatsı | 20:36 |
İhlas Suresinin Anlamı ve Okunuşu
İhlas ne demektir? İhlas suresi kaç ayettir? İhlas suresi nasıl okunur? İhlas suresi ve anlamı nedir? İhlas suresi namazda nerelerde okunur? İhlas suresi Arapça ve meali... İhlas diğer adıyla kul hüvellahü ehad suresinin okunuşu, anlamı ve tefsiri...
İhlas suresi, Mekke döneminde inmiştir. İhlas suresi, 4 âyettir. İhlâs, “samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak” demektir.
İHLAS SURESİ ARAPÇA
İhlas Suresinin Arapça Yazılışı
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ
İHLAS SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU*
(*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)
Bismillâhirrahmânirrahîm.
- Kul huvallâhu ehad.
- Allahüssamed.
- Lem yelid ve lem yûled.
- Ve lem yekun lehu kufuven ehad.
İHLAS SURESİ ANLAMI
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
- De ki: O Allah birdir.
- Allah samed (her şey O'na muhtaç, O kimseye muhtaç değil)'dir.
- O doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.
- Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.
İhlas Suresi Namazlarda Nerelerde Okunur?
İhlas suresi tüm namazlarda kıyamda iken (ayakta) Fatiha suresinden sonra zammı sure olarak okunabilir.
İHLAS SURESİ TEFSİRİ
Rahmân Rahîm Allah'ın ismiyle…
1. De ki: O Allah birdir.
Allah Teâlâ birdir, tektir. O, “Baba, Oğul ve Rûhu'1-Kudüs” üçlüsüne inanan hıristiyanların dediği gibi değildir. Yine O, birçok ilâhın varlığına inanan müşriklerin inandığı gibi de değildir.
Allah'ın “bir” olarak vasıflanmasının üç mânası vardır ve her bir Yüce Allah hakkında doğrudur:
O birdir. O'nun yanında ikinci bir ilâh yoktur. Bu, O'nun sayı mânasında “bir” olmadığını ifade eder. Aslında bu sûreden maksat, müşriklere bir cevap olarak, Allah'ın ortağı olmadığını bildirmektir.
O tektir, benzeri ve ortağı yoktur. Nitekim, “Falan şahıs, asrında tektir” dendiğinde bu, onun benzeri olmadığı anlamına gelir.
Allah birdir; bölünmez, parçalara ayrılmaz.
Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.)'a:
“Tevhidin tam ve hâlis şeklini, özünü bize anlatır mısın?” dediler. Şöyle anlattı:
“Tevhid, kulun sonunun başlangıcına benzemesidir. Bu beden kalıbına girmeden önce ne şekildeyse, yine öyle olabilmesidir. Tevhid, sûfînin yalnız kaldığı bir makamdır. Tevhid, vatandan ayrılmanın, sonradan yaratılma diye bir şeyin bahis konusu olmadığı bir makamdır. Tevhid, savaşların ve cenklerin olmadığı bir makamdır. Tevhid, bilginin ve cehlin geride bırakılıp çıkıldığı bir derecedir. Nihâyet tevhid, cümle mekânın Hak varlığında yok olduğu yüce bir makamdır.” (Şârânî, Velîler Ansiklopedisi, I, 282)
Kur'ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ'nın birliğinin delillerini anlatır. Bunlar pek çoktur. Bunlardan şu dört tanesine yer vermek faydalı olacaktır:
Birincisi; “Yaratan, yaratamayan gibi olur mu hiç?” (Nahl 16/17) âyet-i kerîmesinde dile getirilen hakikattir. Bu, yaratma ve meydana getirme delilidir. Yüce Allah, bütün varlıkların yaratıcısıdır. O'nun “yaratma” fiilinin dışında oluşan hiçbir varlık yoktur. Böyle olunca onlardan herhangi birinin Allah'ın ortağı olması mümkün değildir.
İkincisi; “Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisinin de dengesi ve düzeni kesinlikle bozulur giderdi. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı her türlü çirkin vasıflardan uzaktır, yücedir!” (Enbiyâ 21/22) âyetinde beyân edilen gerçektir. Bu, Allah Teâlâ'nın kâinatı büyük bir nizam içinde, sağlam ve eşsiz yaratmasının delilidir.
Üçüncüsü; “Rasûlüm! De ki: «Faraza, onların iddia ettikleri gibi Allah ile beraber başka ilâhlar olsaydı, bu takdirde o ilâhların hepsi, arşın sahibine ulaşmak için mutlaka bir yol ararlardı»” (İsrâ 17/42) âyetinde açıklanan delildir. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın hâkimiyet ve üstünlük delilidir.
Dördüncüsü; “Allah asla çocuk edinmemiştir. O'nunla birlikte başka bir ilâh da yoktur. Eğer olsaydı, o takdirde her bir ilâh kendi yarattıklarını yanına alır ve mutlaka biri diğerine üstünlük kurmaya çalışırdı. Allah, onların uydurduğu noksan sıfatlardan pak ve uzaktır” (Mü'minûn 23/91) âyetinde beyân edilen husustur. Bu da, birden çok ilâh olduğu takdirde çekişme ve üstün olmaya çalışma olacağına dâir delildir.
Bu ve benzeri nice deliller, Allah Teâlâ'nın birliğini ispat eder. O'nun sonsuz kudretiyle tek başına tüm varlığı yaratıp idâre ettiğini açıklar:
2. Her şey o Allah'a muhtaçken O hiçbir şeye muhtaç değildir.
Cenâb-ı Hak, bu muazzam işleri yaparken kimseye muhtaç da değildir. Çünkü O, Samed'dir. اَلصَّمَدُ (Samed), “her hususta kendisine başvurulan, sığınılan, emri ve müsaadesi olmadan hiçbir iş yapılamayan, mutlak itaat edilen olduğu halde; kendisi kimseye muhtaç olmayan, yemeyen, içmeyen, iç boşluğu olmayan, eksiksiz, gediksiz” demektir. Kemâlin zirvesinde bulunan, padişahlar padişahı anlamına da gelir. Buna göre Allah'ın samed oluşu, “var olma bakımından kimseye muhtaç olmayıp, her şeyin varlık ve devamı tamâmen kendisine borçlu olan Vâcibü'l-Vücûd” mânasındadır. Bunun, “kendisinden başkası ibâdet edilmeye lâyık olmayan tek varlık” anlamı da vardır. “Samed”in bir diğer mânası da canlıların ihtiyaçlarını an be an veren, biriktirmeden ve geciktirmeden veren demektir.
Dolayısıyla Samed sıfatı, Allah'ın Ehad sıfatını açıklarken, bir sonraki âyette beyân edilen vasıflar da Samed sıfatını açıklamaktadır:
3. O, doğurmamış ve doğmamıştır.
Allah, doğurmamıştır, dolayısıyla hiçbir evlat edinmemiştir. O'nun ne oğlu ne de kızı vardır. Allah, bütün kemâl sıfatlarıyla muttasıf olduğu gibi, noksan sıfatlardan da uzaktır. Görüldüğü üzere âyetin bu kısmı, Allah'a evlat nisbet edenlerin hepsini reddeder. Meselâ, “Üzeyr, Allah'ın oğludur” (bk. Tevbe 9/30) diyen yahudileri; “Mesih Allah'ın oğludur” (bk. Tevbe 9/30) diyen hıristiyanları ve “Melekler Allah'ın kızlarıdır” (bk. Sâffât 37/150, 153, Zuhruf 43/16) iddiasında bulunan Arap müşriklerini reddeder. Yüce Allah, kendisinin çocuğu olmadığını bildirerek bunların hiçbirini kabul etmez.
Allah doğmamıştır da. O, ne bir babanın, ne de bir ananın çocuğu olmuştur. Çünkü doğan her şey sonradan olur. Yüce Allah ise kadîm ve ezelîdir, evveli yoktur. Ne doğmuş olması, ne de bir babasının olması mümkün değildir. Bu âyetle, soy ve neseple alakalı ne varsa bütün yönleriyle hepsini Yüce Allah'tan nefyeder. Bir sonraki âyette bu hususu izâh eder:
4. Hiçbir şey O'na denk değildir.
Ne zâtında, ne sıfatlarında, ne de fillerinde, yarattıklarından hiçbiri O'na benzemez. Çünkü O, her şeyin yegâne sahibi ve yaratıcısıdır. Şu halde, yarattıklarından, O'nun seviyesine yükselecek veya yaklaşacak bir benzeri olması mümkün değildir. O bundan nihâyetsiz yücedir, uzaktır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“…O'nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. O, her şeyi hakkiyle işiten, her şeyi hakkiyle görendir.” (Şûrâ 42/11)
İHLAS SURESİ HAKKINDA BİLGİLER
İhlas suresi, Mekke döneminde nüzul olmuştur. İhlas suresi, 4 âyettir. İhlâs, “samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak” demektir.
Allah'a bu sûrede anlatıldığı şekilde inanan, tevhit inancını tam anlamıyla benimsemiş ihlâslı bir mü'min olacağı için sûre bu adla anılmaktadır. “İhlâs”, dini hâlis yapmak, şirk bulaşıklarından temizlemek ve sadece Allah'a kulluk etmek demektir. Surenin kaynaklarda tespit edilen yirmiden fazla ismi vardır. Yaygın isimlerinden biri (Kul hüvellahü ehad)dır. Ayrıca (Samed), (Tevhîd), (Esâs), (Tecrîd), (Necât), (Velâyet), (Mukaşkışe), (Muavvize) isimleriyle de anılır. Mushaf tertîbine göre 112, iniş sırasına göre ise 22. sûredir.
Cenâb-ı Hakk'ın birliği ve en mühim sıfatları gayet veciz bir şekilde beyân edilir.
İhlas Suresi Ne Zaman ve Nerede İnmiştir?
Mushaftaki sıralamada yüz on ikinci, iniş sırasına göre yirmi ikinci sûredir. Nâs sûresinden sonra, Necm sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Medine'de indiğine dair rivayet de vardır. Mekke'de indiğini söyleyenler Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber'e gelerek “Bize rabbinin soyunu anlat” dediklerini, bunun üzerine bu sûrenin indiğini bildiren rivayetleri delil getirirler (Müsned, V, 133-134). Medine'de indiğini söyleyenler ise yahudilerle hıristiyanların Hz. Peygamber'e yönelttikleri Allah hakkındaki sorulara bir cevap olmak üzere Cebrâil'in Hz. Peygamber'e gelip “Kul hüvellahü ehad” sûresini okuduğunu bildiren rivayetleri delil göstermişlerdir (Taberî, XXX, 221-222; Râzî, XXXII, 175). Ancak sûrenin üslûp ve içeriği Mekke döneminde indiği izlenimini vermektedir.
İhlas Suresinin Fazileti
Resûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki bu sûre Kur'an'ın üçte birine denktir.” (Buhârî, Tevhid 1; Müslim, Misâfirîn 259)
Kur'ân-ı Kerîm'in muhtevasını “tevhid ve mârifetullah”, “âhiret bilgisi” ve “doğru yol bilgisi” diye üçe ayırırsak, İhlâs sûresi bunların birincisini ele aldığı için, bu yönüyle Kur'an'ın üçte birine denk olduğu anlaşılabilir.
Resûlullah (s.a.s.) sahâbîlerden birini bir seriyyenin başında kumandan olarak göndermişti. O mübârek sahâbî, arkadaşlarına namaz kıldırıyor, ancak kıraatini her defâsında İhlâs sûresi ile bitiriyordu. Medine-i Münevvere'ye döndüklerinde, durumu Allah Resûlü'ne haber verdiler. Efendimiz:
“–Ona, niçin böyle yaptığını sorun!” buyurdu. Arkadaşları bunun sebebini sorduklarında sahâbî:
“–Bu sûre, Rahmân'ın vasıflarını anlatmaktadır. Bu yüzden, onu okumayı seviyorum.” cevâbını verdi.
Bunu öğrenen Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“–Ona söyleyin, Allah Teâlâ da onu seviyor.” (Buhârî, Tevhîd 1)
Yine Peygamberimiz (s.a.s.), sevdiği için bu sureyi her namazda okuyan bir sahabîye:
“Onu sevmen seni cennete götürür” müjdesini vermiştir. (Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân 11)
İhlas Suresinin Nüzul Sebebi
Müşriklerin, Resûlullah (s.a.s.)'e:
“Rabbinin nesebini söyle” demeleri üzerine Cenâb-ı Hak, kendini tanıtmak üzere bu sûreyi indirdi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 133-134)
Araplarda bir yabancıyı tanımak istediğinde “Onun nesebi nedir?” diye sormak adetti. Çünkü onlarda bir kimseyi tanımanın ilk şartı, nesebinin ne olduğu ve hangi kabileden geldiğinin açıklanmasıydı. Bu sebeple, Rabbinin kim olduğunu öğrenmek için Peygamber Efendimize de O'nun nesebini sormuşlardı.