- Haberler
- Siirt Haber
- Siirt'te 1 Eylül Dünya Barış Günü Nedeniyle HDP, CHP, DEVA ve STK'lardan Ortak Açıklama!
Siirt'te 1 Eylül Dünya Barış Günü Nedeniyle HDP, CHP, DEVA ve STK'lardan Ortak Açıklama!
1 Eylül Dünya Barış Günü Nedeniyle HDP, CHP, DEVA ve STK'lar ortak basın açıklaması yaptı.
Siirt Gürec Caddesi Kızılay İş Hanı önünde düzenlenen basın açıklamasına, HDP Siirt İl Yönetimi, HDP Siirt Milletvekilleri Meral Danış Beştaş, Sıddık Taş, CHP Siirt İl Başkanı Enver Güneş, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Siirt il yönetimi, Siirt Baro Başkanı Av. Kenan Bilge, KESK, Özel Okul Öğretmenler Sendikası, Barış Anneleri, TMMOB, İHD, TTB, DİSK, Türküye Barış Vakfı ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Basın açıklamasında 3 dilli "İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Barış'ı İnşa Edelim" yazılı pankart açıldı.
Ortak basın açıklamasını grup adına İnsan Hakları Derneği Siirt Şube Başkanı Avukat Cihan Toprak okudu.
"Barış hakkı, bir insan hakkıdır."
"Türkiye’de, Dünya Barış Günü olarak kutlanan 1 Eylül vesilesiyle barışın egemen olduğu bir dünyada yaşamak istediğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz." diyen Toprak açıklamasında, "Birleşmiş Milletler, 1945 yılında kabul ve ilan edilen BM Şartı ile kurulmuştur. Şartın Giriş bölümü ile 1 ve 2. maddelerinde Birleşmiş Milletler’ in barış ile insan hak ve özgürlüklerine saygıyı güçlendirme amacı vurgulanır. BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin başlangıç maddesi ile 28. maddesinde barış ve barışın temellendirileceği uluslararası ve ulusal sosyal düzenlerin, bu bildiride yer alan haklara ve özgürlüklere dayanması gerekliliği vurgulanır. BM Genel Kurulu, Halkların Barış Hakkına Dair Bildiriyi Genel Kurul’un 12 Kasım 1984 tarihli oturumunda kabul ve ilan etmiştir. " dedi.
"Bildiride barış hakkının kutsallığı, bu hakkı korumanın ve uygulanmasını sağlamanın da devletler için bir yükümlülük olduğu vurgulanır." ifadelerini kullanan toprak açıklamasının devamında BM Genel Kurulunun 19 Aralık 2016 tarihli kararı ile Barış Hakkı Bildirisi kabul ve ilan edilmiştir. BM İnsan Hakları Konseyinin 22 Haziran 2017 tarihli kararı ile de barış hakkının desteklenmesi gerektiği üye ülkelere hatırlatılmıştır." açıklamasında bulundu.
"Bizler her şart altında ve dünyanın neresinde olursa olsun, barışın haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği düşüncesindeyiz." diyen Toprak , "Barış talebinin, medeni ve siyasi haklarla (yaşam hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü vb.) olduğu kadar; ekonomik, sosyal ve kültürel haklar (çalışma hakkı, konut hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, dil hakları) ile de ilişkisi bulunmaktadır. Bu metinlerdeki temel yaklaşım, barışın insan hakları ve özgürlüklere dayalı oluşudur. İnsanlar arasındaki her türden eşitsizlikler, hakların ve özgürlüklerin tanınmayışı, savaşların ve çatışmaların temel sebebidir. O nedenle, bizler her şart altında ve dünyanın neresinde olursa olsun, barışın haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği düşüncesindeyiz. Ne yazık ki bu yıl da dünyada ve ülkemizde barış hakkının mutlak olarak sağlanamadığı bir yıl olmuştur. Küresel çapta tüm dünyayı etkileyen ve sıcak çatışma riski bulunduğu belirtilen birçok ülkede savaşlar meydana gelmiştir." dedi.
Toprak, konuşmasının devamında şu şekilde konuştu:
"Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim sıcak çatışma ve savaş haline dönüşerek milyonlarca insanın yerinden edilmesine ve binlerce sivil ve askerin ölümüne neden olmuştur.
2011 yılından beri devam eden Suriye iç savaşı devam etmekte olup on bir yıllık süreçte milyonlarca kişinin sığınmacı veya mülteci olarak komşu ülkelere sığınmasına ve binlercesinin ölümüne neden olmuştur.
Bu iki ülkenin komşu ülkeler olması nedeniyle bu savaş durumundan en fazla etkilenen ülke durumundayız.
Sıcak çatışma ve riskli bölgeler küresel bir etkiye sahiptir. Halen Libya, Filistin-İsrail , Güney Çin Denizi, Mali, Kuzey Kore ve Yemende dünya barışını tehdit eden ciddi çatışma riskleri bulunmaktadır.
Bir kez daha dünyanın neresinde olursa olsun barışın haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği düşüncemizi tekrarlıyoruz.
Türkiye etnik, dilsel, dinsel ve kültürel özellikleri bakımından çoğulcu bir dokuya sahiptir.
Çoğulculuk aynı zamanda demokrasinin de temelidir. Bizler demokrasi ile insan hakları arasında koparılamaz bir bağ bulunduğu düşüncesindeyiz. O nedenledir ki, Türkiye’nin temel sorununun insan hakları ve demokrasi sorunu olduğunun altını çiziyor ve bu temel sorununun en önemli halkasının da Kürt sorunu olduğu tespitinde bulunuyoruz.
Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununu çözebilmesi için yeni barış sürecine ve böylelikle çatışma çözümüne ihtiyacı vardır.
Türkiye, Kürt sorunu gibi temel sorunlarını diyalog ve müzakereye dayalı çatışma çözüm yöntemleri kullanarak çözememiş bir ülkedir.
Bu nedenle silahlı çatışmalar ülke içi ve ülke dışında devam etmektedir. İnsan Hakları Derneğinin, 2015-2021 yıllarını kapsayan 7 yıllık bilançosunda Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve yeniden başlayan silahlı çatışmalar nedeni ile yaşamını yitirenler ile ilgili oldukça ağır bir bilanço mevcuttur.
Buna göre, silahlı çatışmalar nedeni ile çatışma bölgesinde ve ülke içerisinde toplamda 6.164 Ölü, 8.807 yaralı bulunmaktadır. Bu bilançoya Suriye ve Irak’ta (2020 hariç) silahlı çatışmalar ve sınır ötesi askeri operasyonlarda yaşamlarını yitirenler dahil değildir.
Milli Savunma bakanının açıkladığı bilanço ise durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koymaktadır.
Çatışma ve savaş ortamı ile birlikte genel baskı ortamında şiddetin öne çıkması ve beraberinde nefret dilinin zehrini akıtması kaçınılmaz olmuştur.
Kadın cinayetlerinin önlenememesi, kadına yönelik taciz ve tecavüzün artması, Sağlık çalışanlarına yönelik ölüme varan saldırılar, böylesi bir şiddet ortamı ile de izah edilebilir.
Nefret saiki ile artan ırkçı saldırılarda ise yükseliş eğilimi vardır.
Bu sürecin ekonomiye verdiği telafi edilemez ağır kayıplar mevcuttur. Denilebilir ki sürekli bir ekonomik kriz hali oluşmuştur.
Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmamız barışla mümkündür. Türkiye’nin siyasi partileri ve toplumsal muhalefeti barışa odaklandığı taktirde kesinlikle yeni bir barış sürecinin önünün açılacağı düşüncesindeyiz.
Sivil Toplum Örgütleri olarak bizler Türkiye’de barışa giden yolun barış hakkı mücadelesi ile olacağını biliyoruz.
Bizler, ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyada barışın egemen olduğu bir yaşam için barış hakkı mücadelemizi sürdüreceğiz."