Ahmet Arıtürk

ARSIZ OLMAK!!!

Ahmet Arıtürk

Artık, zam haberlerine alıştık, alışkanlık kazandık. ZAM ARSIZI OLDUK! Yapılan zamları  normal karşılıyoruz. Her yeni günün başlangıcında (Acaba, bu gün neye zam yapılacak) diyoruz.

Çocuklar için (Dayak arsızı olmak) deyimi sık-sık kullanılır. Türkiye olarak, biz de sözün tam anlamıyla ZAM ARSIZI OLDUK. Keşke, sadece ZAM ARSIZI OLMAKLA YETİNSEYDİK.

Bakın, hangi konularda arsızlaştığımızdan bazı ip uçları vereyim:

*YOLSUZLUKTA,

*LİYAKATSİZLİKTE,

*MÜLAKAT SINAVLARIYLA ELENMEKTE,

*ÇÖP BİDONLARINDA YEMEK ARTIKLARI ARAMAKTA,

*İKTİDARDAKİ SİYASET ERBABINDAN PAPARA YEMEKTE,

*DERT DÖKECEK MAKAM BULAMAMAKTA,

*İŞSİZ, AYLAK GEZMEKTE,

*BORÇLARIMIZI ÖDEYEMEMEKTE,

*KIRILMASI GEREKEN ELLERİ ÖPMEKTE,

*TÜKÜRÜLMESİ GEREKEN SURATLARI YALAMAKTA,

VE BENZERİ DAHA NELER NELER…

Evet, hayat şartları bizleri gerçekten ARSIZLAŞTIRDI. Bu millet, daha önce bu kadar arsızlaşmamıştı. Ne var ki, 20 yıldan beri değişen hayat şartları bizi arsızlaştırdı. Bu kadar arsızlaşmamızın sebebi olanlar, acaba, halka reva gördükleri zulümlerinden AR EDİYORLAR MI!

 “GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ,  HAYALİ CİHAN DEĞER!”

Geçtiğimiz hafta kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramının etkinlikleri çerçevesinde geçmiş yıllardaki milli bayram kutlamalarıyla ilgili içimden bir nostalji yapmak geldi. (Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer) deyiminde olduğu gibi yaşadığım duygu dolu nostaljiyi okuyucularımla paylaşmak istedim.

Biz Siirt’in yerlileri, milli bayramlara Siirt Arapçasıyla “İD İL MİLLİ” derdik. Birçok Siirt’çe deyim gibi, bu deyim de artık pek kullanılmaz, hatta bilinmez oldu. Geçmiş yıllarda, Milli bayramlarda Şehrimizde büyük coşkular yaşanırdı.  İstisnasız, çarşının bütün esnafları ŞANLI BAYRAKLARIMIZI iş yerlerine asarlardı. Bayraksız dükkân yoktu. Hatırlıyorum da, Helvacılar Çarşısındaki dükkânlarımızda milli bayramlarda rahmetli dedemin ve kardeşlerinin yaptıkları ilk iş şanlı bayraklarımızı asmak olurdu.

Yine o yıllarda belediye zabıtası iş yerlerini tek-tek dolaşır, Bayrak asmamış olanları ikaz ederlerdi. Hiçbir esnaf, kasıtlı olarak ve bilerek Bayrak asmak işini ihmal etmezdi. Siirtliler, Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü DE ÇOK SEVERLERDİ. Atatürk’ün devrimlerini öncelikle benimseyen Şehirler arasında, Siirt başı çekerdi.

1930’lu 40’lı yıllara ait fotoğraflara bakın. Siirtli gençlerin tümüne yakını fötr şapka takarlardı. ATATÜRK’TEN bahsedilirken “GAZİ PAŞA HAZRETLERİ” deyimi yaygın olarak kullanılırdı.

Tıpkı dini Bayramlar gibi, Siirtliler evlerinde milli bayram hazırlıklarını en az 1-2 hafta öncesinden başlatılırdı. Bu hazırlıklar, genelde okullara giden çocuklara kıyafet sağlamak açısından olurdu. Milli bayramlarda okullara giden çocukların giyim, kuşamlarına büyük önem verilirdi. O yıllarda, Şehrimizde sayıları az da olsa okullar arasında büyük bir rekabet vardı. Bu yarış, bu rekabet milli bayramlarda özellikle geçit törenlerine endeksliydi. Bayramdan sonra her okulun öğrencileri resmigeçitte en güzel geçen okulun, kendi okulları olduğunu iddia ederlerdi. Bu konuda her okulun öğretmenleri de kendi okullarını sahiplenirlerdi.

23 Nisan, okulların kılık kıyafet açısından yarıştıkları bayramdı. 19 Mayıs ise sportif faaliyetler açısından okullar arası bir yarışmaya dönüştürülürdü. 30 Ağustos Zafer Bayramı ile Cumhuriyet Bayramı, adeta dini bayramlar gibi telakki edilir ve saygı görürdü. Milli bayramların gözdeleriydi. En şaşaalı kutlamalar bu bayramlarda gerçekleştirilirdi.

Eski Milli Bayramları, sözün tam anlamıyla özlüyorum. Terör öncesi yıllarda, SİLÂHLARIN GÖLGESİNDE OLMAYAN, O ESKİ MİLLİ BAYRAMLARI… Bizim Siirtlilerin tabiriyle “İD-İL MİLLİ” dediğimiz o güzel günleri…

Okul yıllarında, bayram günlerini iple çekerdik. O yıllarda, bayram hazırlıkları, bayram kutlamaları gerçekten bir başkaydı. Sivil, asker, polis bütün vatandaşlar birbirine karışıktı.  Zaten, Şehrimizde bulunan polis sayısı da hayli azdı. Anneler, Babalar, Bayram geçitlerine katılan çocuklarını görmek için Bayram alanlarına akın ederlerdi. Simitçiler, seyyar satıcılar, mevsimine göre yine seyyar dondurmacılar bayram kutlamalarının yapıldığı alanın hemen içinde konuşlanır, öğrencilere ve vatandaşlara satış yaparlardı. Onlar da, Bayram günlerini iple çekerlerdi. Çünkü Bayram günleri onlar için, iş günleri, aş günleri, kazanç günleri demekti.

Bizim çocukluk yıllarımızda, ilk hatırladığım, bugünkü Saraçoğlu Yuvası karşısındaki Atatürk Büstünün çevresinde yapılan Bayramlardı. Sonra, Şehir aşağılara kaydı. Bayramlar da “MEYDEN IT TAYYARA = TAYYARE MEYDANI” denilen, bu gün Subay Gazinosunun bulunduğu yere intikal etti. O zamanlar, ne tören alanlarına gireceklerin önünde barikatlar, ne de arama yapan güvenlik görevlileri vardı. Hatta Valilerin, Garnizon Komutanlarının yanlarında koruma bile olmazdı. Bir ihtiyaçları olsa, en yakınları durumundaki şoförlerine söyler, bu şekilde ihtiyaçlarını karşılamış olurlardı.

Ama 1984’lü yıllardan sonra, terör olaylarının başlamasıyla işin rengi değişti. Başka illerde bilemiyoruz ama Bölgemiz illerinde MİLLİ BAYRAMLAR ARTIK SİLÂHLARIN GÖLGESİNDE KUTLANMAKTA. Gerçekten, bu durum şahsen bana büyük sıkıntı veriyor. Bir milli bayramı, silâhların gölgesinde kutlamak, yürek dağlayıcı değil mi!

VE SİLAHLARIN GÖLGESİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN HER MİLLİ BAYRAMDA TERÖRE LANET OKUMAMAK MÜMKÜN MÜ!!!

Kendi kendime düşünüyorum da, acaba, yine güvenlik görevlilerinin barikatlar kurmadıkları, tören alanlarına girmek isteyenlerin üstlerini, başlarını aramadıkları o eski bayramları bir daha görmek, yaşamak mümkün olacak mı!

Bizim neslimiz, dini bayramlar gibi, milli bayramları da dolu-dolu yaşadı. Son yıllardaki bayram törenlerini görünce ister istemez “nerede o eski bayramlar” demekten kendimizi alamıyoruz!

Evet, geçmiş yıllardaki milli bayramlarımızı özlüyorum. (Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer) özdeyişinde olduğu gibi…

TAŞLAMA

EKONOMİK SORUNLAR,

ARSIZ ETTİ MİLLETİ

ÖNCEKİ İKTİDARLAR

BÖYLE ARSIZ ETMEDİ

ZAM ARSIZI OLMUŞUZ

BORÇ ARSIZI OLMUŞUZ

BORÇ ÖDEMEK İŞİNİ

ARSIZLIĞA VURMUŞUZ

KREDİ KARTLARININ

LİMİTLERİ TÜKENDİ

BANKALARDAN İCRALAR

PEŞ-PEŞE GELİR ŞİMDİ

DAYAK ARSIZI OLAN

ÇOCUKLARA BENZEDİK

GEÇİM ARSIZI OLDUK

BİTTİK, GERÇEKTEN BİTTİK

Yazarın Diğer Yazıları