Ahmet Arıtürk

İMAMOĞLU VE YAVAŞ, CUMHURBAŞKANLIĞINA  ADAY OLMAYACAKLARINI AÇIKLAMALI!

Ahmet Arıtürk

Millet İttifakı’nı veya bir başka deyişle 6’lı Massa'yı dağıtmak için kullanılan yöntemlerden biri de CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI konusunda ittifaka dahil partileri biribirlerine düşürmekktir. Cumhur ittifakı, bunun için elinden gelen çabayı gösteriyor ve el altından, 6’lı masaya çomak sokmak istiyor.

6’lı Masa’nın Cumhurbaşkanı Adayının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu veya Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş olmasını dillendirenlerin amaçları, Millet İttifakını dağıtmaya yönelik hamlelerdir. Yandaş Medyanın kalemşörlerinin, Ekrem İmamoğlu’nun veya Mansur Yavaş’ın aday olmasını önermeleri bundan dolayıdır. Amaçları, Millet ittifakı adayının kazanması değil, ittifak arasına nifak sokmaktır.

Daha önce de belirtmiştik. 6’lı Masa (HAK, HUKUK, ADALET) kavramıyla hareket ettiğini iddia ediyorsa, Cumhurbaşkanı Adayının Kemal Kılıçdaroğlu olması gerekir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasını dillerine dolayanlar, her ne hikmetse, ayın zamanda SEYYİD (Peygamber Efendimizin soyundan) geldiğini anımsamak istemiyorlar. Sözde şeriatçılar da bilirler ki, İslâm Dininde HİLAFET MAKAMI, Peygamber Efendimizin (O’na, al ve ashabına salat ve selâm olsun) soyundan gelenlerin hakkıdır. Sünni olmuş, Alevi olmuş farketmez.

Bizim asıl merak ettiğimiz, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’ın bir nevi suskunluklarıdır. Cumhurbaşkanlığı, elbette yüce bir makamdır. (Her aslanın gönlünde bir kuzu yatar) deyiminde olduğu gibi, İmamoğlu ve Yavaş’ın gönüllerinde de Cumhurbaşkanı olmak sevdası oluşmuş olabilir. Ancak, adlarının öne sürülmesinin amacının, cumhurbaşkanı olmaları değil, Genel Başkanları Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık yolunun kesilmesi isteminden kaynaklandığını bilmelidirler. Bunun için de çok açık ve net bir şekilde iki Büyükşehir Belediye Başkanının bir basın toplantısı düzenleyerek, hiçbir şekilde Cumhurbaşkanlığına aday olmayacaklarını, adaylık konusunda Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediklerini deklare etmeleri gerekir. Öyle bir açıklama yapsınlar ki, oynanan oyuna son verilsin.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa kazanır mı, kazanmaz mı, Allah bilir. Ama, adaylık hakkının O’na ait olmasını teslim etmek gerekir. Hem, Cumhur ittifakı bıraksın (ALEVİ) diyerek akıllarınca küçümsedikleri Kılıçdaroğlu Aday olsun. Bakalım, hep ALLAH İLE ALDATILAN BU MİLLET, CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNDE TERCİHİNİ YAPARKEN, YİNE ALADANACAK MI!!!

BİR BAŞBAKANIN İDAMI  (17 EYLÜL 1961)

1960 yılında 17 yaşlarında bir gençtim. Gazetecilik hayatım da o yıllarda başlar. Yani 27 Mayıs Darbesinin canlı şahitlerinden biri sayılırım. 1960 yılında gençlik olayları, gösteriler zirveye çıkmıştı. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde olaysız gün geçmiyordu.

Üst üste üç defa iktidara gelmek rahmetli Menderesi şımartmıştı. Hele çevresi öylesine şımarmıştı ki, bütün illerde sadece ve sadece DP’nin ve DP’lilerin borusu ötüyordu. Valiler, DP’nin il başkanları gibi hareket ediyorlardı. Devletin nimetlerinden sadece DP’liler yararlandırılıyor, makamlar, mevkiler, devletin ihaleleri DP’liler arasında paylaşılıyordu.

27 Mayıs darbesi olduğunda, millet sokaklara dökülmüş, gördüğü askerlerin boyunlarına sarılıp, kucaklıyordu.

Dönemin Başbakanı merhum Adnan Menderes de halkın sesine ve tepkilere adeta kulaklarını tıkamıştı. Gücüne ve iktidarına güveni tamdı. Ama 27 Mayıs 1960 günü uyandığında (Kafamı bozmasınlar, yedek subaylarla yönetirim) dediği silahlı kuvvetler darbe yapmış ve iktidarını alaşağı etmişti.

Rahmetli Menderes de gücüne mağrur olmuştu. Üst üste üç defa iktidara seçilmiş olmasını yanlış yorumlamış ve ülkede istediği gibi at koşturacağı sanısına kapılmıştı. Ama iktidardayken aslanlar gibi esip gürleyen Menderes, Yassıada Mahkemelerinde süt dökmüş kediye dönmüştü.

27 Mayıs 1960 darbesinden önce Genelkurmay Başkanlığı, AKP iktidarı tarafından yapıldığı gibi Milli Savunma Bakanlığına bağlıydı. O zamanların güçlü Başbakanı Merhum Adnan Menderes’ti. Adnan Menderes de 1950 seçimlerinde güçlü bir halk desteğiyle iktidar olmuştu. Üst üste iki genel seçim almıştı. Üçüncü genel seçimde de iktidara gelmişti amma, özellikle üniversite gençliğinden sesler yükselmeğe başlamıştı.

Merhum Menderes döneminde iktidar partisi tarafından “VATAN CEPHESİ” kurulmuştu. O zamanlar televizyonlar yoktu. Hemen her gün radyolardan VATAN CEPHESİNE yapılan iltihaklarla ilgili haberler veriliyordu. Hiç unutmam, bir gün radyoları dinlerken, haberin verildiği tarihten takribi 2 yıl önce vefat etmiş olan bir akrabamızın ismi de verilerek VATAN CEPHESİNE girdiği okunmuştu. Yani, ölüler bile VATAN CEPHESİNDE GÖSTERİLİYORLARDI.

Rahmetli Adnan Menderes’in bir toplantı çıkışında dönemin Genel Kurmay Başkanı Şükrü Erdelhun tarafından paltosunun tutulduğuna dair fotoğraflar ihtilâl sonrasında gazetelerde yer almıştı. Menderes, orduyu öylesine hizaya getirdiğine inanıyordu ki “Kafamı bozmasınlar, gerekirse Orduyu Yedek Subaylarla yönetirim!” bile diyebilmişti.

Amma, DP iktidarının sonu yaklaşmıştı. Arkasında eski halk desteği yoktu. Kendisini en kuvvetli gibi gördüğü zaman diliminde 1960 yılının 27 Mayıs günü “gerekirse, yedek subaylarla yönetirim” dediği ordu tarafından devrilerek iktidarına son verildi. Menderes ve arkadaşları, Yassıada’da kurulan siyasi ağırlıklı bir mahkemede yargılandılar. Mahkeme Başkanı siyasi mahkûmlara “sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!” diyerek, talimatlar doğrultusunda hükümler vermekteydi. DP döneminin İçişleri Bakanı Namık Gedik, darbe yapıldığı gün intihar etmişti. Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildiler. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Başbakan idam edilmiş oluyordu. Tarih 17 Eylül 1961’di. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, yaşı itibarıyla idam edilmekten kurtuldu. Diğer DP’liler de hapis cezasıyla cezalandırıldılar. Bilahare çıkarılan af yasalarından yararlanarak müebbet yatmaktan kurtuldular.

Yani, Ordu en zayıf zannedildiği zaman diliminde ihtilâl yaptı! Kendisini çok güçlü zanneden Menderes’i alaşağı ederek idam etti.

12 Eylül 1980 tarihinde darbe yapanlar, 28 Şubat Muhtırasını verenler yargılandılar. Mümkün olsa ve darbeyi gerçekleştirenlerden sağ kalanlar olsaydı, zaman aşımına bakılmaksızın 27 Mayıs 1960’ta yapılan darbeyle, 12 Mart 1971 yılında verilen askeri muhtıranın hesabı dahi sorulacaktı!

O gün kuvvetli olanlar darbeler yaptılar, muhtıralar verdiler. Bugün muktedir olanlar, hesap(!) soruyorlar. İyi amma, gün gelecek, bugünlerin de hesabı mutlaka sorulacaktır.

1980 yılında darbe yapan ve vefat eden dönemin Genelkurmay Başkanı Merhum Kenan Evren’in, gün gelip de yargılanacağına kim ihtimal verirdi. 28 Şubat döneminin kudretli Komutanı Orgeneral Çevik Bir’in cezaevine konulacağı kimin aklına gelirdi. Türkiye Cumhuriyetinin 26. Genelkurmay Başkanı İlker başbuğ’un (TERÖR ÖRGÜTÜ KURMAK VE YÖNETMEK) suçlamasıyla 26 ay hapis yatacağına kim inanırdı! Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak, biz bu kadarıyla iktifa ederek, asıl konumuza gelelim.

Atalarımız: “Keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner!” deyimini boşuna söylememişlerdir!

Akil insanlar onlardır ki, yetki ellerindeyken mümkün mertebe hata yapmamak için gayret içinde olurlar. Ufak tefek hatalar her dönemde ve her iktidar tarafından yapılır. Yeter ki hatalar, ihanet olarak yorumlanabilecek icraatları kapsamasın! Çünkü ihanetlerin hesabını vermek zordan öte, imkânsızdır!

Balyoz, Poyrazköy, Ergenekon gibi kumpas davalarla çökertilen TSK için vatandaşlar olarak “Ordu, artık darbe yapabilir mi?” diye: düşündüğümüz oluyor! Son yıllarda yaşananları görerek, “Dört yıldızlı paşalar bile kumpaslarla tutuklandı, yıllarca cezaevlerinde yattı. Eski Genelkurmay başkanlarından İlker Başbuğ bile yıllarca tutuklu kaldı. Buna bakarak Türkiye’de, darbe dönemi kapanmıştır. Bundan sonra askerler, artık darbe yapamazlar. Erdoğan, askerlerin işini bitirdi!” diye düşündüğümüz olmakta. Acaba TSK gerçekten isterse, emir komuta zinciri içinde yine darbe yapabilir mi yapamaz mı!

Ordu, bu ülkenin ordusudur. Bu milletin bağrından çıkmıştır. 1960 darbesi öncesinde de, zamanın iktidarı (Demokrat Parti) ordu mensuplarını pek ciddiye almaz olmuştu. Merhum Başbakan Adnan Menderes’in “Kafamı bozmasınlar, orduyu yedek subaylarla idare ettiririm” söylediği, Genelkurmay Başkanlığının, Başbakanlığa değil, Milli Savunma Bakanlığına bağlı olduğu dönemde bile ordu 1960 yılının 27 Mayıs günü ihtilal yapmış ve hükümeti devirmemiş miydi.

DP iktidarının son yılında Kurtalan’a gelen Başbakan ve Bakanların Kurtalan Kaymakamlığında ağırlanmaları sırasında, kafileye dahil Orgeneral rütbesinde bir üst düzey komutanın Kaymakamın odasına alınmadığı ve sekreterlikte bekletildiğine şahit olanlar var. Hatta bu Orgeneralin, bilahare 27 Mayıs darbesinin başına geçirilen Cemal Gürsel olduğu bilinmektedir.

DP döneminde böylesi durumlarla karşılaşan Ordu, en zayıf zannedildiği ve kayıtsız şartsız, hükümetin emrinde olduğu bir ortamda 1960 darbesini yaptı. Yani, “Orgeneraller bile cezaevlerinde uzun yıllar tutuklandı. Sivil mahkemelerde yargılandı! Artık, Ordunun darbe yapma şansı sıfırlandı!” diye düşünmemek lâzım. Siyasilerin ve özellikle iktidar konumunda olanların, Ordunun prestijini sarsacak tutum ve davranışlar sergilemeleri, her kademedeki ordu mensuplarını çok rencide eder. 1960 darbesini gerçekte, alt rütbeli subaylar yapmışlardı da, zoraki izne sevkedilmiş olan zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Merhum Cemal Gürsel, darbeciler tarafından gece yarısı İzmir’den pijamayla Ankara’ya götürülmüş ve Milli Komitenin Başkanı olarak açıklanmıştı.

Diyeceğimiz şu ki, “Artık Ordunun işi bitti. Bundan sonra darbe yapamaz, sesini bile yükseltemez!” düşüncesinde olanlar, yanılıyorlar. Ordu, emir komuta zinciri içinde her zaman darbe yapabilecek güce sahip amma, demokrasiye gerçekten inandığı için olaylara müdahil olmuyor. Ordunun, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne olan saygısı bir zaaf gibi algılanmasın!

Evet, 17 Eylül 1961 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı iken askeri darbeyle makamından indirilen ve Yasıadada 1 yıl 4 ay 20 gün süreyle yargılandıktan sonra idam edilen Adnan Menderes’in durumu, bütün siyasetçiler için ibret verici olmalıdır. Hem ne demişler (ibret alınsa, tarih tekerrür etmezdi.)

TAŞLAMA

CUMHURBAŞKANLIĞINA

ADAY KİMDİR DİYORLAR

MİLLET İTTİFAKINI

DAĞITMAK İSTİYORLAR

MİLET İTTİFAKININ

CUMHURBAŞKAN ADAYI

KILIÇDAROĞLU OLSUN

ONUN HAKKIDIR DAYI

(KESİN ADAY OLMAYIZ)

AÇIKLAMASI YAPSIN

İMAMOĞLU VE YAVAŞ

İKİLİ OYNAMASIN

KILIÇDAROĞLU İÇİN

ALEVİ’DİR DİYENLER

PEYGAMBERİN SOYUNDAN

GELDİĞİNİ BİLSİNLER

Yazarın Diğer Yazıları