KÖYKENT PROJESİ VE BAĞGÖZE!
Ahmet Arıtürk
2001 yılında Siirt olarak büyük bir heyecana kapılmıştık. Dönemin Başbakanı Merhum Bülent Ecevit’in, (KÖYKENT) projesi devreye sokulacak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin ilk "Köykenti" Siirt'in Eruh ilçesinde kurulacaktı. Eruh ilçesinin Bağgöze Vadisi'nde kurulması planlanan köykent için Tarım, Orman, Sağlık, Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları yetkililerinden oluşan bir heyet Siirt'e gelerek incelemelerde bulunmuş, gazeteciler olarak bizler de onları takip etmiştik. O yıllarda Siirt Valisi olan Sayın Nuri Okutan, köykent projesiyle 18 köyün birleştireceğini ifade ederek, köykentte toplam nüfusun 7 bini aşacağını söylemişti. Bağgöze bölgesinin tarıma elverişli olduğunu, köykentle bu bölgedeki verimli toprakların tarıma açılacağını ifade eden Okutan:
''Çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Bağgöze Vadisi'nde kadastro çalışmalarına başlandı. En kısa zamanda tamamlayacağız. Bağgöze Vadisi'nde kurulacak olan köykent, bölgenin ilk, Türkiye'nin ise 3. köykenti olacak. Kadastro çalışmalarının tamamlanmasının ardından, inşaata başlanacak.'' Demişti.
DSP Genel Başkanı Merhum Bülent Ecevit'in 40 yıllık düşü olarak bilinen ve 57. hükümet döneminde ilk somut örnekleri oluşturulan köykent projesi, maalesef AKP hükümetinden darbe yedi ve kadük oldu.
AKP lideri Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasağının kalkmasının ardından milletvekili seçildiği İlimize ilk darbeyi daha o yıllarda indirmiş Bağgöze vadisinde kurulacak bu Güneydoğu Anadolu'nun ilk köykentine ait projeyi iptal ederek rafa kalkmıştı. Oysa, 18 köyün birleştirilmesiyle oluşturulan ve 7 bin kişinin yaşayacağı Eruh'a bağlı Bağgöze Köykenti'nde verimli tarım arazilerinin kullanılmasına yönelik kadastro çalışmalarına bile başlatılmıştı. Projenin rafa kaldırılmasıyla beş yılı geri ödemesiz libor artı 1 faizli 300 milyon dolarlık Dünya Bankası kredisinin yanı sıra, projenin başarılı olması durumunda 4 milyar dolara kadar çıkabilecek kredi de iade edildi.
İlk köykent taslak modelinin uygulandığı Ordu'nun Mesudiye ilçesindeki köykent, projenin uygulamadan kaldırılmasıyla tek örnek olarak kaldı. Ecevit'in başbakan olduğu 57. hükümet döneminde Ordu'daki Çavdarlı ve yöresindeki dokuz köyde başlatılan proje sayesinde, köylerin altyapı hizmeti tamamlandı, içme suyu ve kanalizasyon şebekesi kuruldu. Köylere sağlık ocağı, gezici sağlık ve telekomünikasyon hizmeti götürüldü. Sekiz yıllık eğitime hizmet verecek branş öğretmeni ve internet kafesi bulunan okul hizmete girdi. Tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi için ürün ve toprak analizleri yapıldı. Köylülere hayvan verildi. Orman ürünleri enstitüsü kuruldu, meyve ağaçları dikildi. Kültür ve sanat evi kuruldu, çocuk parkı ve spor tesisleri yapıldı. Ormanlık alan dağ turizmine açıldı. Gezici kütüphane ve köykent spor kulübü kuruldu. 210 gün süren çalışmalar sonucunda projenin yüzde 98'i tamamlandı.
Ecevit, eşi Rahşan Ecevit'in tedavi gördüğü GATA'ya 'Geçmiş olsun' ziyaretine giden Erdoğan'dan projeye sahip çıkılmasını istemişti. Ecevit, gerekirse kendisiyle özdeşleşen projenin adının değiştirilebileceğini söyledi. Ancak Ecevit'in bu ricası, kamudaki 4 bin projeyle birlikte köykentlerin de akıbetini değiştirmedi.
Oysa, Dünya Bankası, köykent projesini Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi'nde örnek göstermişti. Köykentler daha sonra, Honduras gibi Güney Amerika ülkelerine de önerildi. Türkiye, proje için iç kaynaklarından 120 milyon dolar ayırdı. Teknik hazırlıklar için Dünya Bankası'nca 900 bin dolar gönderildi ve çalışmalar Haziran 2002'de başlatıldı. Proje çalışmalarının yoğun olarak sürdüğü dönemde koalisyon hükümetinde bunalım çıktı, 3 Kasım 2002'de seçimlere gidildi. Proje yönetim biriminin sözleşmeleri feshedildi ve 150 bin doları harcanan hazırlık kredisi Dünya Bankası'na gönderildi. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden 100'ün üzerinde yapılan başvurudan 30'unun uygun görüldüğü proje kapsamında Van (Özalp), Düzce (Kaynaşlı), Kastamonu (Daday), Niğde (Çiftlik) ve Mersin (Tarsus) merkezli beş bölge belirlenmişti.
Bugün böyle bir yazı yazmak nereden aklıma geldi derseniz, söyleyeyim. Geçenlerde Eruh’a yolum düşmüş ve BAĞGÖZE VADİSİNDEN geçtim de, oradan anımsadım.
Hem ne demişler, (GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ, HAYÂLİ CİHAN DEĞER!)
ALLAH İLE ALDATMAK
İnsanlarımız, ekonomik sebeplerle açlıktan feryat etmeye başlayınca, her işleri ALLAH İLE KANDIRMAK olanlar hemen devreye girdiler. Peygamber Efendimiz Hazret-i MUHAMMED’İN (O’na, al ve ashabına salat ve selam olsun) bir hadis-i şerifini gündeme taşıyarak açlığın, insan sağlığına ne kadar yararlı olduğunu anlatmağa başladılar. Öyle ki, neredeyse vatandaşların sağlığını düşündükleri için aç bıraktıklarını öne sürecek, minnet bile edecekler. Hani, (Doktorun dediğini yap, yaptığını yapma) denilir ya! O hesap…
Gerçekten de Peygamber Efendimizin kişilerin tıka-basa yememeleri gerektiği konusunda hadis-i şerifleri vardır. Bir hadis-i şerifte mealen şöyle buyrulmaktadır:
"İnsana, yaşaması için birkaç lokma yeter. (Güçlenip daha çok çalışmak için) çok yemek isteyen, karnının yani midesinin üçte birini yemekle doldursun, üçte birini suya ayırsın, üçte birini de rahat nefes alması için boş bıraksın."
Peygamber Efendimiz ne buyurmuşsa elbette doğrudur. Haşa, boş yere söylemez. Bu hadis-i şerif, insan sağlığıyla ilgilidir. Tıbbi araştırmalar da derin ve rahat nefes alabilmek için midenin tam dolu olmaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak, bunu söyleyenlerin kendileri, bu kurala riayet ediyorlar mı. Ejder şerbeti içenlerin, fakir vatandaşlara aç kalmayı öğütlemeleri ve hele-hele bunu İslami kurallarla kutsamaları abesle iştigal değil mi. Yoksul Müslümanlara açlığı tavsiye edenlere anımsatalım ki, bir asgari ücretlinin doyarcasına yemek yemesi zaten mümkün değildir! Asgari ücreti dahi bulamayan milyonlarca vatandaşlarımız vardır. Gelirleri asgari ücret olan 4 kişilik bir aile düşünün. Bin lira kira, 500 lira doğalgaz, elektrik, su elde ne kaldı, midesinin değil üçte birini, onda birini de doldurabilir mi!
(Ele verir talkını, kendi yutar salkımı) deyiminde olduğu gibi, zaten aç olan millete, aç kalmanın faydalarını önerenlerin tıkı-basa yedikleri zehir-zıkkım olsun, dersek tam da yeri değilmi!!!
İşleri ALLAH İLE KANDIRMAK olanlara bizim de dini açıdan söylemek istediklerimiz var. Şimdi söyleyeceklerimize kulak versinler:
*(Komşusu açken, tok yatan bizden değildir) mealindeki hadis-i şerifi hiç mi anımsamıyorlar. Onlar 3-5 maaş alırlarken, asgari ücrete mahkum ettiklerinden ve onu dahi bulamayanlardan hiç mi utanmıyorlar…
İşte Peygamber Efendimizin bazı hadis-i şeriflerinin mealleri:
*Hiç biriniz, kendiniz için istediğinizi, mümin kardeşleriniz için de istemezseniz, gerçek mümin olamazsınız.
*Müslüman, Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez.
*İnsanlara merhamet etmeyene, Allah, merhamet etmez.
*Bizi aldan bizden değildir.
*
Evet, bu Müslüman milleti ALLAH İLE ALDATMAKTAN ARTIK UTANIN. Aç olanlara, açlığı methetmeye kalkışmayın. Kendi yediğinizi, içtiğinizi, giydiğinizi millet esirgemeyin! Siz, mükellef sofralarda otururken, yol açtığınız açlığa kılıf aramaktan vazgeçin
TAŞLAMA
ALLAH İLE ALDATMAK
BİL EN BÜYÜK VEBALDİR
DİNİ İSTİSMAR ETMEK
SANMA YENİ BİR HALDİR
HALKI DİNLE ALDATAN
BİZDEN DEĞİLDİR ELBET
DİNİ İSTİSMAR ETMEK
BİL EN BÜYÜK MUSİBET
DİNİ DUYGULARIYLA
İNSANLARI ALDATMAK
YENİ BİR DURUM DEĞİL
TARİH BUNA ŞAHİT BAK
İNHİSARINDA OLMAZ
KİMSELERİN ELBET DİN
DİNİ SINIF DİYE BİR
KESİM OLMAZ BİLESİN
İNŞAALLAH, MAŞALLAH
İŞLER HAK’KA HAVALE
ALLAH’IN İZNİ İLE
GÖRÜN DÜŞTÜK NE HALE
ALLAH İLE ALDATMAK
OLMUŞ BÜTÜN İŞİMİZ
ELİMİZ OYNAŞTADIR
ZİKİRDEYKEN DİLİMİZ
YÜKSEK SESLE ANARSA
HER KİM Kİ DİLİ İLE
DESİSE PEŞİNDEDİR
BİLİN Kİ KALBİ İLE
ASIL OLAN KALB İLE
ZİKRETMEKTİR ALLAH’I
MEVKİ, MAKAM, PARADIR
RİYAKÂRIN İLAHI