Özgür Aydın

EKONOMİK KALKINMA

Özgür Aydın

Siyonistler ve Irkçı Emperyalistler nezdinde sizin Ateist, Müslüman yahut Budist olmanızın hiçbir önemi yoktur. Onlar için Sosyalist İdeoloji, İslami İdeoloji yahut Kapitalist İdeoloji ile yönetiliyor olup olmamanızın da hiçbir önemi yoktur. Eğer sizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanabiliyorlarsa, sizi rahatlıkla sömürebiliyorlarsa, mevcut sistemde ürettiğinizin çoğu kendilerine gidiyorsa onlar için bir tehlike arz etmezsiniz. 

Cihan harpleri olsun, önceki savaşlar olsun yahut da günümüzde Ortadoğu’daki gelişmeler olsun, tümünün bu minvalde değerlendirilmesi gerekir. 1936 yılında İngiliz Avam Kamarası’nda İngiltere’nin menfaatleri ve petrol konusu müzakere edilirken, İngiliz devlet adamı Churchill’in ağzından dökülen şu kan dondurucu sözler bile anlatacaklarımı özetlemektedir: “Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir” 

Evet dünyada her şey “Para” kaynaklıdır. Peki tarih boyunca yapılan savaşların yüzde doksanın yine “Para” (ham madde) kaynaklı olduğunu söylersem şaşırır mısınız? Peki size kutsal öğretilerin dahi temelinde “Para” olduğunu ve hatta imanınızı dahi parayla ölçebileceğinizi söylersem ne düşünürsünüz?

İnsanlığın başlangıcından bugüne, Hak ve Batıl olarak adlandırılan bu mücadele, Güç Sahipleri (Para sahipleri) ile Ezilenler (Mustazaflar) arasındaki mücadeledir. Hatta tüm kutsal öğretileri tek bir cümleye indirgersek, İncil’deki bu ayet bizi yeterince aydınlatacaktır: “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem tanrıya hem de Mamon’a (paraya) kulluk edemezsiniz!”

Evet ya Allah’a tapacağız yahut da paraya, başka bir seçeneğimiz yok. Nitekim İslam’ın tekrardan Arap Yarımadası’nda ortaya çıkışında da en dikkat çekici husus İbrahimilerin (hanifler) müşriklere, ezilenlerin ezenlere karşı başkaldırısıydı. Eğer bugün Resulullah’ın mücadelesi en değerli mücadeleyse, onu bu kadar değerli kılan şey, o zamanda insan yerine bile konulmayanları kendi etrafında örgütlemesi; bir koluna zenci Bilal’i, diğer koluna evlatlık edindiği kölesi Zeyd’i alıp, bir avuç insanla Mekke sokaklarında Kabe’ye doğru ilerlerken “İki eli kurusun Ebu Leheb’in ve kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda etmedi. O, alevli bir ateşte yanacak.” ayetlerini hiç çekinmeden haykırmasıdır.

Kuran’ı Kerim’in ilk kıssası olan “Bahçe sahipleri kıssası” incelendiğinde, erdemli insan (takva sahibi) tanımının, kendi malından hiç çekinmeden ihtiyaç sahiplerine verebilen kişi olduğunu görmekteyiz. Hatta Kuran’daki cehennem ayetlerini iniş sırasına göre incelediğinizde, hemen hemen hepsinin “Mal ve Mülk” ile ilgili konuları içerdiğini ve cehenneme gideceklerin ise Mamon’a (Para Tanrısı) tapanlar olduğunu gözlemleyebiliriz

Elbette ki kolay kolay hiç kimse paraya taptığını söylemez yahut da kişi paraya taptığının farkında değildir. Eğer zekatımızı rahatlıkla verebiliyorsak, malımızdan kolaylıkla infak edebiliyorsak, ihtiyaç sahiplerine yardımlarda bulunabiliyorsak, Afrika’da bir yudum suya hasret bebekleri dert edinebiliyorsak, sadakayı kendimize bir rutin haline getirmişsek; evet paraya taptığımız söylenemez. Ama eğer tam aksi söz konusu ise; işte o zaman kendimizi cehenneme hazırladığımızın bilincinde olmalıyız.

Dünyanın döngüsünün para kaynaklı olduğunu; savaşların, öğretilerin ve hemen hemen her şeyin “Para” (güç) ile birebir irtibatta olduğunu böylece anlamış olduk. Hatta size “para mutluluk getirmez” sözünün dahi büyük bir aldatmaca olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Evet para mutluluk getirir. Para mutluluk getirmezse dahi huzur getirir ve bu reddedilemez bir gerçektir.

Günümüz ekonomisi ise Talmud’taki “Yahudiler dışındaki herkes, Yahudilerin hizmetkarıdır. Yahudi malı dışındaki tüm mallara Yahudilerin sahip olması gerekir” yasaları gereği Irkçı Emperyalizme hizmet etmektedir. ABD Merkez Bankası ve ABD Dolarının dahi gerçek sahipleri Siyonistlerdir. Bu söylediklerim birer kuruntu değil, bire bir gerçeğin ta kendisidir. Bugün ise sermaye sahipleri ABD’yi gözden çıkarmış ve sermayelerini Çin’e taşıyarak ABD yerine Çin’i süper güç yapma yoluna gitmektedirler.

Abdülhamid’in devrilmesiyle ipleri eline alan Siyonizm ve Emperyalist Britanya İmparatorluğu; 1. Dünya Savaşı ile birlikte Hilafet’in merkezi olan Osmanlı’yı parçalamış, 18 milyon kilometre kare olan topraklarımızı darmadağın etmiş ve bizi 780.000 kilometre kare sınırlara razı etmiştir. Öyle ki; kaybedilen topraklara ve kaybedilen düzene üzülmüyor, razı olduğumuz topraklara seviniyoruz.

Siyonizm ve Emperyalist Britanya İmparatorluğu bizi küçük ulus devletlere ayırarak daha iyi sömürmüş ve bize “Menfi Milliyetçilik, Demokrasi, Hümanizm, Sekülarizm, Ateizm, Komünizm, Rasyonalizm” gibi çağdaş fikir akımlarını empoze ederek de; bu bölünmüş ülkeleri birbirine kırdırmış, aynı ülkedeki insanları birbirine düşman ettirmiş, “Böl ve yönet” politikasını en güzel şekilde icra etmiştir. Öyle ki; 1.Dünya Savaşı’ndan 100 yıl geçmesine rağmen millet ve ülke olarak hala kendimize gelebilmiş değiliz.

Ülke olarak güçlü olmamız “Ekonomik kalkınma” ile doğru orantılıdır. Bugün savaşlar sadece karada, denizde ve havada yapılmamakta; aynı zamanda piyasalar üzerinden ülkeler arasında ciddi “Ekonomik savaşlar” verilmektedir ve en önemli savaş da budur. Evet; eğer paranız varsa güçlüsünüzdür, eğer paranız varsa söz sahibisinizdir, eğer paranız varsa yönlendirilen değil yönlendiren olursunuz. 

İşte bu sebeple en kısa sürede ülke olarak “Ekonomik kalkınma” ya kilitlenmeli, finansal okuryazarlığı arttırmalı, para yönetme sanatını okullarda öğretmeli; tüm bunlardan önce de paranın bir amaç değil de bir araç olduğunun bilincini (Fikri kalkınma) genç beyinlere aşılatmalıyız. Bizim amacımız Irkçı Emperyalizm gibi dünya ekonomisini ele geçirerek insanları köleleştirmek yahut üçüncü dünya ülkelerini açlığa ve sefalete terk etmek değil; eskiden olduğu gibi ekonomideki bu dengesizliği ortadan kaldırarak insanlığa daha adil bir dünya düzeni sunmak olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları