AK Parti’nin iktidardaki muhalefet söylemini ülke içinde artık yitirmiş olduğunu söyleyebiliriz demiştik. Çünkü artık ulusal düzeyde, halka tepeden bakan kendilerini yasaların üstünde gören mihraklar çözüldü, güçleri tamamen yıkıldı. Bu saatten sonra yapılması gerekip de yapılamayan şeylerle ilgili ülke içinde mazeret gösterilebilecek bir direnç odağı yok. Var olan muhalefet artık demokratik tartışma ortamında sonuna kadar tartışarak, seçimlerde hesaplaşılarak göze alınacak düzeye geldi. Bunun Türkiye için başlı başına büyük bir kazanım olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Ancak AK Parti’nin muhalefet söylemi ülke içinde ikinci döneminde normal sınırlarına çekildikçe küresel düzeyde daha da artarak devam etmiş olması neyin sonucu? Yıllarca eleştirdiğimiz yedi düvelin bize karşı olması, etrafımızın düşmanla kaplı olması edebiyatının politik karlılığını mı keşfetti AK Parti? Ayrıca dış mihraklara dikkat çekmek ülke içindeki başarısızlıkları örtbas etmek için bir mazeret edebiyatı mıdır?
Öncelikle AK Parti’nin baştan itibaren iktidardaki başarılı kalkınma icraatlarıyla hiçbir zaman neleri yapamadığını açıklamak için bir mazerete ihtiyaç duymamış olduğunu herkes takdir eder. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan sosyal hizmetlere, savunma sanayiinden genel sanayi üretimine, konuttan kentsel dönüşüme ve milli gelir seviyesine Türkiye’ye durup durmaksızın tam bir kalkınma devrimi yaşattı.
Ancak Türkiye’deki bu gelişmeler dünyadaki, etrafımızdaki başka gelişmeler yaşanırken oluyordu ve Türkiye her zaman yapıcı bir tutum içinde olduğu halde bu gelişmeler içinde Türkiye’yi hedefleyen düşmanca hamlelerle karşı karşıya kalıyorduk. Arap Baharı süreci Türkiye’nin başlattığı bir süreç değildi, ama halkların iradesinin bir yansıması olarak saygıyla karşıladığı bir gelişmeydi. Bu süreçler Türkiye’yi istemeden yüzyılın en büyük değişiminin merkezine yerleştirdi. Buna karşı gerçekleşen insanlık dışı karşı devrim darbeleriyle birlikte Türkiye’ye karşı başta ilan edilmemiş bir ikiyüzlü eksen oluştu. Bu eksenin bugün dünyada neyi, hangi değerleri temsil ettiği ortadadır. Darbeler, katliamlar, insan hakkı ihlalleri, testere, İslam dünyasında her türlü entrika, işgal ve yolsuzluk düzenlerinin adı. Ve bu düzen hem ABD hem AB ülkeleri ile hiçbir sorun yaşamadan işini görüyor.
Türkiye kendi yolunda ilerlerken, bu sistemin başı ABD ve diğer ülkelerin finansör olarak yer aldığı birkaç darbe teşebbüsüne maruz kaldı. ABD’de Recep Tayyip Erdoğan’ın popülaritesinin çok otoriter olmasından dolayı azaldığı söyleniyor. Gerçekten ondan dolayı mı? ABD’nin diktatörlerden yana ne zaman sorunu olmuş?
Kendi halkından üç bin insanı bir günde en vahşi şekilde katleden ve iktidara geldiği saatten sonra dünyanın görmüş olabileceği en despot yönetimi kuran Sisi ile neden bir sorunu olmuyor?
Görevlendirdiği katillerine kendi vatandaşını İstanbul’da kendi ülkesinin konsolosluğunda testereyle kıtır kıtır kesme vahşiliğini sergilemiş bir MBS ile neden bir sorunu olmuyor? ABD’nin Erdoğan’la sorununun başka olduğu çok açık. Açıkçası Erdoğan tam da Türkiye’de gerçek demokrasinin işleyişinin bir sonucu olduğu için ABD’de bir memnuniyet oluşturmuyor. Çünkü bu demokrasiden halkın iradesi çıkıyor ve halkın iradesi ABD’nin müttefik diye söz vermiş olduğu Türkiye’ye karşı bir terör örgütünü destekleyerek onu bir tehdit olarak geliştirmesine göz yummaz. Doksanlı yıllarda bunu yapmıştı ABD. Kuzey Irak’ta aynı süreci işletmiş ama Türkiye’den ona ses çıkarabilen kimse çıkmamıştı yıllarca. Ama şimdi ne Türkiye doksanlı yılların Türkiye’si ne de Erdoğan’da buna göz yumacak bir kişilik var.
Bu arada Joe Biden’ın aylar önce yapmış olduğu bir konuşma basına yeni sızdı diye suçlusu AK Parti olacak neredeyse. Doğrusu ben de yeni gördüm. Bundan doğal bir şey olamaz. Zamanlama olarak 7 ay önce bunu eleştirmekle bugün eleştirmek arasında ne fark olabilir? Hiç boş geçilmeyecek ve bir günden diğer güne değişmeyecek bir bakış açısını çok iyi yansıtmış o bakış açısından kaynaklandığı anlaşılan bir dizi siyaseti de çok iyi açıklamış Biden.
Biden Amerika’nın Erdoğan’a nasıl baktığını ve onu devirmek için yapacağını söylerken şimdiye kadar neler yapmış olduğunu da itiraf gibi bir konuşma yapmış. Bilmediğimiz bir şey mi söyledi? Hayır. İçimize FETÖ’yü de; PKK, YPG’yi, PYD’yi de destekleyip, istediği zaman onlara istediği operasyonları yaptırıp Türkiye’nin istikrarını bozmaya çalışan ABD. İsrail’i koşulsuz destekleyerek Kudüs’ü tamamen ilhak planını uygulamaya sokan ABD ve ona karşı çıkan bir Erdoğan.
Burada konu ve hedef Erdoğan mı, Türkiye mi?
İsterseniz bir de şöyle soralım: Erdoğan yerine ABD veya AB Türkiye’de daha demokratik bir yönetim mi tercih eder yoksa Türkiye’nin Arap devrimlerine ilham veren modelinden uzaklaşmasını, Türkiye dâhil olmak üzere bölgenin daha da parçalanmasını, bölünmesini, Akdeniz’de Türk Mavi Vatanı’nın talan edilmesini sorun etmeyen, halkının sesine kulağını kapamış, gerçek bir diktatör mü arzu eder?