Yasin Aktay

Doğu Akdeniz'de sağduyu hattı gelişiyor

Yasin Aktay

Mısır’ın bir süre önce Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerinde Türkiye’nin ilan ettiği kıta sahanlığına saygı göstereceğini duyurmasının ardından Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias Kahire’ye telaşla ani bir ziyaret gerçekleştirerek Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükrü ile bir araya geldi.

Konu tabii ki muhtemel bir Türkiye-Mısır yakınlaşmasının kendileri açısından yol açabileceği kayıpların önünü almak. Bu kayıplar aslında Yunanistan’ın mevcut anlaşmasından doğan aşırı kârdan doğuyordu ama bu kâr Mısır’ın da büyük zararına yol açıyordu. Dendias’ın Kahire temasları esnasında bu kâr-zarar durumunun bir şekilde tekrar gözden geçirildiği ve yeniden değerlendirildiği bu çerçevede deniz sınırlarının yeniden belirlenmesi için müzakere kapılarının açıldığı anlaşılıyor.

Aynı günlerde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun da Doğu Akdeniz’de Türkiye ile görüşmelerin faydalı ve gerekli olduğuna dair beyanları geldi.

Doğu Akdeniz’deki bu hareketliliğin neresinden bakarsanız hayra alamet olduğu açık. Daha önce Doğu Akdeniz’de bütün tarafların, kendi aralarında, Türkiye’yi ihmal ederek, hatta dışlayarak yaptıkları anlaşmaların hiçbir geçerliliğinin ve uygulanabilirliğinin olmadığının herkes tarafından net bir şekilde anlaşılmış olduğunun resmidir bu hareketlilik. Türkiye bu haksız ve inkârcı paylaşıma karşı sonuna kadar sessiz kalmış olsaydı, işler oldubittiye getirilmiş olacak, Akdeniz’de en büyük kara sınırına sahip olan ülke olarak kendi sahillerinde olta atamayacak hale getirilmiş olacaktı.

Oysa Türkiye’nin Libya ile anlaşmaya varmasıyla birlikte bütün bu hesaplar sil baştan yeniden gözden geçirilmek durumunda kaldı. Türkiye kendi hakkını ararken başkalarının haklarını yok saymıyor elbette. Sadece kendi hakkını istiyor ve alıyor.

Bunu yaptı diye Türkiye’yi bölgenin istikrarı bozan, agresif aktörü diye niteleyenler oldu. Bu nitelemelerin bu haksız kazançta gözleri olanlarca yapılıyor olduğunda kimsenin kuşkusu yok. Yunanistan’ın AB üyeliği avantajını kullanarak, AB ülkelerinin körü körüne desteğini almasıyla Türkiye’ye yönelik bu algı operasyonunun alıcısı da çok oluyor. Ancak günün sonunda bütün hesaplar ortaya döküldüğünde, Türkiye, haklı olmanın sağladığı bütün gücüyle dengenin yeniden kurulmasını sağlamış oluyor.

Böylece Doğu Akdeniz’de yeni denklem arayışı hiç kimsenin hakkının zayi olmadığı, herkesin hakkını aldığı yeni bir paylaşımdan başkası değil. Bir tarafın göz ardı edilmesi Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının sağlıklı, verimli ve güvenli üretimini ve ulaşımını imkânsız hale getiriyor. Doğu Akdeniz fazla tamahkarlığa izin vermiyor ve Türkiye’nin hiç kimsenin itiraz edemeyeceği etik temelleri de son derece sağlam olan tezi budur.

Bugünlerde Mısır, Yunanistan, İsrail tarafından şahit olduğumuz bu hareketlilik giderek herkesin Türkiye’nin savunduğu bu sağduyu noktasına yaklaşmakta olduğunu gösteriyor.

Bu sağduyu noktasına gelindiğinde bölge ülkelerinin hepsi arasında bir yakınlaşma ve anlaşma çizgisinin oluşması mukadderdir. Bu noktaya Türkiye’nin ilan ettiği kıta sahanlığına saygı göstereceğini duyuran Mısır’ın ardından İsrail’in de gelmesiyle birlikte Yunanistan’ın da eninde sonunda bu sağduyu çizgisine gelmesi kaçınılmaz. Türkiye kendi hakkından fazlasını talep etmediği gibi kimsenin hakkının zayi olması taraftarı da değil.

Mısır’ın Türkiye ile bu konuda ifade ettiği saygı tutumu aslında Yunanistan ile yapmış olduğu anlaşmaya göre kaybını telafi edeceği yeni bir alan açıyor kendisine. Böylece Mısır sadece Türkiye’nin sınırlarına saygı duymuş olmuyor, kendi yararını da hatırlamış ve bunu gözetmiş oluyor.

Ancak bunun bile Türkiye ile Mısır arasında 8 yıldır var olan sorunlu ilişkide yeni bir sayfa olarak görenler çok da haksız sayılmaz. Uluslararası ilişkilerin mantığı kişisel ilişkilerle aynı mantıkla işlemiyor. Herhangi bir konuda ortak çıkarların gözetildiği bir işbirliği her konuda aynı düşünmeyi ve birlikte davranmayı gerektirmez.

Daha önce de ifade etmiştik, Türkiye ve ABD özellikle Suriye cephesinde neredeyse taban tabana zıt bir yaklaşım içindedirler. Ne yazık ki, Türkiye’nin NATO’da müttefiki olan ve birçok alanda işbirliği içinde bulunduğu ABD, Suriye’de ve Irak’ta Türkiye’ye karşı terör faaliyetleriyle bilinen PKK ve onun bu ülkelerdeki uzantılarıyla açık bir işbirliği içindedir. Türkiye zaman zaman ABD’nin açıkça ve resmen desteklediği bu gruplara operasyonlar düzenliyor. Bu karşılaşma her iki ülkenin başka bazı alanlarda işbirliğini ve diyaloğunu engellemiyor ama.

Aynı şekilde Rusya ile hem Suriye hem Libya’da karşı karşıya kalabiliyor Türkiye ama bu da yine Suriye’de çözüm için birlikte çalışmayı ve hatta Türkiye’nin bazı savunma teknolojilerini Rusya’dan almasına, onun da Türkiye’ye satmasına engel değildir. Bu mantığı İran için de daha çok sayıda örnekle işletebiliriz.

Mısır’la ilişkileri de bu çerçevede yeniden düşünmek gerekiyor. Neticede iki ülkenin ortak çıkarları, aralarındaki çözülemeyen veya belki çözülemeyecek bazı görüş ayrılıklarına feda edilmemeli.

Mısır’dan gelen bu ilk açıklamaya Türkiye hükümet yetkililerinden gelen olumlu cevaplar bu çerçevede yeni ve gerçekçi bir çizgide ilerleyen bir ilişkinin habercisi.

Yazarın Diğer Yazıları